25 Kasım 2002
check!
http://www.plasticwings.org
23 Kasım 2002
arsivlerim anlamsizca kayboldugundan beri hic yazasim yok buraya. zaten yenisini beklerken eskisi gozden dusuyor az da olsa. son bir haftadir gelisen olaylar cercevesinde dudagimdaki yaralar disinda beni rahatsiz eden hic bir seyin olmadigini yatakta yatip tavana bakarken anlamak huzur verici. gercekten de hayatinda birseyler duzene girdiginde insanin cani nete girmek istemiyormus, cok yerinde bir gozlem. defterimdeki yazilara bakip, mesajlari tekrar okuyup uyumaya calismaliyim. ama dudagimdaki aci uyumama izin vermiyor. sorunsuz gitmeye aday. her zaman uykuyu kaciran bir puruz cikar zaten.
19 Kasım 2002
"Beck Depresyon Ölçeği puanınız = 32
Ciddi Depresyon
* 17 ve üzerindeki kalıcı puanlarda profesyonel bir yardım almanız gerekir"
18 Kasım 2002
"Sayin danisanim, test sonucunuza gore obsesyon, depresyon ve umutsuzluk skorunuz yuksek; digerleri normal duzeyde bulunmustur. Yakinmalariniz hayatinizi olumsuz yonde etkilemekte ise, bir psikiyatr ile gorusmenizi oneririm."

hayat garip, beklenmedik seylere hazir olmak gerekiyor. cok istenenlerin asla gerceklesmedigini ogreneli yillar gecmisken gelisen olaylar bana bu kuralin hala butun heybetiyle gecerliligini korudugunu gosterdi. bazen gercekten de "kimseyi beklemiyor" olmak lazim.
10 Kasım 2002
10 sn suren telefon calislariyla, 20 sn suren sms okumalariyla heyecanlanmamali insan. karsisindakinin gozlerinden gozlerini kacirarak konusmamali. veda ederken kitlenip kalmamali.
08 Kasım 2002
alt komsulardan biri kapisini degistirmis, celik kapi taktirtmis. hangi katta oldugumu anlayamiyorum bir türlü, hep yanlis cikiyorum. simdi de apartmanin ici boyaniyor. insalla dis kapiyi boyamazlar da kaybolmam.
29 Ekim 2002
hic bir sey yapmak istemiyorum, ama aslinda cok sey yapmak istiyorum. evden cikmak istemiyorum, ama aslinda evden kacmak-uzaklasmak istiyorum. bilmedigim yerlerden korkuyorum ama aslinda bilmedigim yerlere gitmek istiyorum. okula gitmek istemiyorum ama aslinda okuyup bi meslek sahibi olmak istiyorum. insanlarla konusmak istemiyorum ama aslinda dertlesebilecegim insanlar istiyorum.

kararsızın allah'ıyım diyorum, any objections?

26 Ekim 2002
yahoo'da her mail bakmak icin girdigimde ya büyük türk düsünürü yüce cem uzan'in sevgili partisinin ilanlari ya da "nassi olur da zayiflariz?" temali bannerlarla karsilasiyorum. ve hatta bu bannerlar flashli mlashli, pek bi yanar döner olarak gözüme sokuluyorlar zorla. acaba diyorum ki yahoo bana bisey mi demek istiyor?
22 Ekim 2002
reserved for the record memories.
17 Ekim 2002
sabah okula giderken 50 kisilik otobüse ~150 kisi binerek Istanbul Büyüksehir Belediyesi Toplu Tasıma Aracları Bahcesehir-Bakırköy hattı rekorunu kırdık. yolcu almak icin durma süresi toplam yolculuk süresinden uzundu nerdeyse.
her gün bir rekora imza atıyorum, büyük insanım vesselam.
14 Ekim 2002
her seferinde gülüyorum ben buna

3.8.2002
ayakkabılarımı yıkayıp yanımdaki kaloriferin altına koduydum, kafamı çevirip üstlerine hapşurduğumda hatırladım orada olduklarını. lan ben de diyorum nerede bunlar kaç gündür. 10:36 PM
13 Ekim 2002
cok yazdım bu gece yeter artık. müzik dinledikce oluyor hepsi. yatıp uyumalı en iyisi. ama bi de su var, illa yazılmalı:

this time,
the win is mine,
my perfect life,
my perfect life.
room spin,
don't know how to stop,
don't know how to start,
don't know how to start

firecracker
the one you keep inside,
firecracker,
you don't know how to light.

so sink,
in the tailspin of plans and sleep,
of plans and sleep,
or come,
and crush me tight,
my favourite high,
my favourite high,
here comes the film.
PG 13!
crack down,
no net, no cage,
no first mistake


aman al, simdi de blurry'e shuffledı. you could be my someone.
sonbahar geldi! hem de kesinlikle!
artik hırkalarımızı giyip cıkıyoruz sokaklara, yagmurlar bölüyor günümüzü, battaniyelere sarınıp uyuyoruz ve hava erkenden kararıyor.
sikayeti olanlar lütfen sussunlar, yılın en güzel mevsimi bu, kim ne derse desin.
melankoli de yok, kesinlikle mutluyum.
mutlu
mut.
mu?

this is not enough.
yazlıkta dırdır konusup kendini beni allah'a inandırmaya adayan sayın barıs arkadasımız bbg'ye girmis. pek basarılı olamamıstı zamanında. insanları delirtmese bari.
behiye cok sıkıntılı, nasıl düzeltecegimi bilmiyorum. sevdigim seyleri sevmiyor, dinledigim müzikleri dinlemiyor, gittigimiz yerlerde rahat edemiyor. napabilirim ki? bütün gün müzik dinleyip, annesiyle konusup mutlu olabilen bi insanım ben. komplike sorunlarla gelmeyin bana. sorunla gelmeyin hatta. ya da hic gelmeyin. -o kadar da degil-
sarkılara ve nesnelere anlam yüklememeliyiz. elimde degil!
feel my heart burning
deep inside...yearning
i know it is coming.
shuffle ne kötü biseysin sen.
11 Ekim 2002
kıranberiiz
bu biiirrr
driimtiatır
bu da ikiiiiiiii (buna bilet kalmassa turgay beni dövcek hissediyorum.)
ters yönden gelip trafigi tıkayan basörtülü ve süper arabalı kadın ve annem arasındaki diyalog;
annem- ters yöndesiniz hamfendi, geri geri gitmeniz lazım. yanlıs girdiniz.
kadın- .....
annem- (yabancı heralde bunnar, arap falan) türkce biliyo musunuz hamfendi?
kadın- sen trafik polisi misin?
annem- <.sinir> SEN O BASINDAKI ÖRTÜYÜ CIKAR DA BEYNİNE OKSIJEN GİTSİN AZCIK, ALGILAMANI AZALTMIS! <./sinir>

annem de yeri geldiginde benim gibi olabiliyormus, demek ki ırsi
10 Ekim 2002
back to school!
yine aynı bok, sabahın köründe okula gitmeler ve hocanın "bugün tanısıcaz, ehihoehe" diyip 20 dakikalık konusma yapıp siktir olup gitmesi. otobüste edilen küfürler. otobüste paspallıgın ve yoksullugun zirvelerinde gezen bi insanın inanılmaz güzel yüzü, gözleri, süper gülüsü. hırkamı cıkarıp ona veresim geldi. cok güzeldin be.
24 Eylül 2002
ben anlayamiyorum, nasil bi baglanti sabahliin baglanir da aksam baglanmaz? nasil bi hat mesgul olabilir? nasil bu takim boylesine mal goller yer? fatihcim, bi tanem, gassaray'im, hayatim; HADISENIZE LAAAGGGNNN!!!!
23 Eylül 2002
*brotherhood of the geminiz*
1-21 haziran arasinda dogan herkes benim icin potansiyel sevgi insani. hic birininden nefret edemiyorum. sevemesem bile en azindan saygi duyuyorum. evet evet, kesinlikle bi alakasi olmali bu tarihlerle. henuz 24 saat olmadi ama sacmalamaya basladim coktan. mouse saglam, port bozuk. ehe.
22 Eylül 2002
mouseun bozuldugunu dusunup bir suru tamirci dolastik, ama sonunda alakasiz ara sokaklardaki bi internet cafede calistigini gorduk. kizara bozara bi hal olarak, kendime kufrettim. adam sadece 'icini acip, topunu temizledik, oldu.' dedi. sinemada misirlari yandaki adamin ustune doktum, terziden eve donerken merdivenlere takilip yere cakildim, yolda yururken ezilme tehlikesi gecirdim. boktan ve sakat otesi bir gundu. ayrica mouse evde inatla calismamaya devam ediyor, sorun anakart bile olabilirmis. sorun $10'dan $100+'a kadar cikti.
what a nice day!
20 Eylül 2002
bugunun 'sanal' kazanclari;
greg.martin
monitor.pop
wezvidz
plus.v2
skaTeboaRding
decibel.devils (ve links bolumundeki butun siteler)

bugunun 'reel' kazanclari;
burun akmasi
+1000kcal
kulak cinlamasi
+0.25 goz bozulmasi
in chino we trust!
nasil da evinin erkegi pozudur bu boyle allaaagggmgimggm aklima mukayyet ol sen benim. demek ki sadece goruntuye prim vermiyormusuz, bunu da ogrendik. yoksa, bu herif cok cirkin. di mi? sokaktan gecen her 10 kisiden 9u evet dedi. evet. ama yine de, hayir. 'no ordinary love' esliginde bu yazi, haydi.

this is no ordinary love, no ordinary love!
annem banyoya 'bal ozlu' sabun almis, cok kotu kokuyor. hindistan cevizi gibi, ben hindistan cevizini hic sevmem, kokusundan bile igrenirim. elleri yikamak bi azap. of.
17 Eylül 2002
on milyonuncu kere ozborn efendiyi ve aile esrafini izledim, hem de bu sefer alt yazili.
dun cok sevilen bir arkadasla ayri sehirlerde olmamiza ragmen ayni anda ayni filmi izlemeye gitmisiz, rastrantisal. filmin ne oldugu onemsiz belki ama cok sikca tekrarlanan 3 cumle beynime inanilmaz bir sekilde kazindi; "two is never enough. you need more. you need a backup." o halde "where's my backup?"
10 Eylül 2002
sinek sanirim cok yorgun, ucamiyor, yerde yuruyor. ama hala vizildayabiliyor ibne. iste gercek bir ibnee!!!!
08 Eylül 2002
telefonda cidden kazmanin tekiyim, arti annem beni dogurmamis sicmis. (bu nerden geldi aklima simdi?!)
yeni zelanda takiminin maca baslamadan once yaptiklari, seyircilerin onlari yuhalamasi, yugoslavlarin abuk bakislari, bodiroga'nin galeyana getirme cabalari, divac'in sadece abd formasi giyen insanlara karsi iyi oynayabiliyor olmasi, 4. periyodda gaza gelen takim, herseye ragmen danilovic'i canli izleyememis olmanin uzuntusu. sreco jugoslavija!
05 Eylül 2002
son bir ayda neler ogrendim;
izmir; uzakken ozlenen, icindeyken bayan yegane sehir.
izmir, butun tatil beldelerine yakin olan, yazin oraya buraya gitmeyi kolaylastiran sehir.
gulluk'un denizi asla duzelmeyecek, umit etmekten vazgecmek lazim.
tramplenden atlamaya korkuyorum.
yuksekten de korkuyorum.
kitap okumak cok eglenceli.
bilgisayarsiz da yasaniyor.
orjinal cd almak, bookletini dinlerken okumak dunyanin en orgazmik olaylarindan biri.
cesme'nin denizi hic bi yerde yok.
cesme'deki insanlar eglenmeyi bilmiyor.
cesme'de herkes hava yapip cool gorunme derdinde.
izmir'deki kizlar cok guzel -ozellikle karsiyaka vapurundakiler-.
pazara gitmek cok eglenceli bir olay ama hamallarla karsilasmak ic burkucu. bir daha yesilkoy pazarina gitme.
gunluk 4. senesini doldurdu ama hala bitmedi, bi sekil dusunmek lazim.
anneanne & dedeyi mutlu etmenin en guzel yolu evlerinde oturmak, onlarla yemek yemek, konusmak.
kemeralti cok eglenceli, kizlaragasi hani super, ordaki o garip adamsa..garip iste.
lise arkadaslariyla bulusup, onu bunu cekistirmek hala zevkli, onlar hala ozlenilesi.
anne sultan buyuk kadin, dede bey amca super adam, anane hanimsa pamuuukkk!!!

-that's all folks-


02 Ağustos 2002
gok gurledikce alarmi acilan ve hidudidu seklinde feryatlari basan arabanin allah belasini versin. sahibine de alarmin uzaktan kumandasi girsin mumkunse.
31 Temmuz 2002
68.75 %

My weblog owns 68.75 % of me.
Does your weblog own you?



Take the ICQuiz!

Galatasaray-olympiakos maci icin 75.000 bilet satilmis. stad 84.000 kisilikmis. TEM cok sikismis, kimseler gidemiyormus. karayollar bokmus, bi halt beceremiyormus. havaalani tarafindan yol yapmamislarmis. devlet ve belediyeye havale etmisler, havale gecirtmisler. bi acilis degilmis, Galatasaray deneme maci yapmak icin talip olmus. esas acilis bir milli macla olacakmis, bak seeen!!! adama Turkiye'nin en buyuk takimi geliyor, mac yapacaz amca diyor, adam muhairi azarlarcasina "acilis degil uleeeaannn!!! acilmeaaiieaan!!" diyor. gozune sunlari sokmak isterim sayin organizasyon yetkilisi, olimpiyat stadi delisi; * * *
eey ucan hasereyi saatlerce uzak tutan sprey! bu sinek isiriklari nerden geliyor eger sen haserelere karsi bir olaysan. yoksa onlardan rusvet almaya mi basladin bizden habersiz? alacagin olsun! alcak!!!
yolculuk oncesi sayiklamalar sadece. bir kac insana yetisebilmek icin kosturarak yasamak. belki de en iyisi. vaatlere kanmadan, gerceklerle yuzlesmek. keske herkes bunu verebilse bana. sadece "gercek". baska bir seye de ihtiyacim oldugunu sanmiyorum zaten. ah evet, bir de kasli ve zeki adamin ilgisi lazim. bahsetmistim daha once ondan. hatta sadece ondan bahsediyordum bir aralar, sayiklama gibiyid. ona yaklasacagim icin yine sayikliyorum. "so tell the boys that i'm back in town" demistim ona bir keresinde, anlamamisti. yine yapsam mi? bu sefer tutar belki. kaslari ona kalsin, bana zekiligi lazim. belki de... sadece ILGISI.
29 Temmuz 2002
just "off to neverland!"
ayili geceligimi cok seviyorum. cocuk gibi hissediyorum onu giydigimde. 9 yasimdan beri sahip olmanin verdigi bir his heralde. carsaflarim, yastik kilifim hatta yatak ortum de the simpsons karakterleriyle suslu. hala duvarlarimda kucuk cocuklarin odalarina asilan fosforlu bulutlar, gezegenler... kutuphanenin ustunde duran bebekler... dedemlerin dolabindaki oyuncaklarim... rengarenk kalemlerim, silgilerim... cocuk klasikleri... annemin kucagina yatip beni sevmesini beklemek... ne zaman buyuyecegim?
bunu isteyen mi var?!
ayin kaci oldugunu, hangi gunde oldugumuzu bilmiyorum pek. (tarih atma sistemi otomatik olan blogger'a cok sey borcluyum) takvime o gunu "gecmis" olarak isaretlemezsem tarihin gerisinde yasiyorum. remember tugce & picnic day confusion. -and also remember sammy jankins-
sabahlara kadar uyku girmiyor gozume. uyuyabilmek icin film izliyorum, kitap okuyorum, bilgisayar kullanip monitorun yaydigi isigin gozlerimi uyusturmasini bekliyorum ama hic biri ise yaramiyor. gozlerim -daha dogrusu goz kapaklarim- ayni yukle yuklu iki imknatis ucu gibi, yapismak bilmiyorlar birbirlerine. acik tutunca da aciyorlar, yaniyorlar. gunlerce hayvanlar gibi uyuyup onlari gun isindan uzak tutmamin ocunu aliyorlardir belki de. yataga uzanip oylece bilgisayarin yanip sonen isigni izlemek... isn't it special?
26 Temmuz 2002
bazen oyle bir hapsuruyorum ki cigerlerim agzima geliyormus gibi oluyor, bogazim sokulmus gibi geliyor. hatta cogu zaman bu sekilde hapsuruyorum ben. ama son zamanlarda yeni bi hapsurma akimi cikti, balgamli hapsuruk. gece yatmadan once hapsurmustum, gittim tuvalete girdim, geldim yattim, duvara el attim bi, vicik vicik. az once de dizime denk getirmisim namussuz balgami. yumusak ve kaygan bi de, nasil igrenc ya uf.
25 Temmuz 2002
aklima olmadik yerlerde (kuyrukta sira beklerken, sinemada, tuvalette, yatarken) olmadik seyler geliyor ve bunlari kagida dokme ihtiyaci duyuyorum. cunku balik hafizalibir insanim. yazarken bile dusuncelerimin devamini unutuyorum, beyin elden hizli. simsek-gok gurultusu gibi. simdi brainstorming lafi daha anlamli gelmeye basladi. bu yuzden surekli yaninda kalem kagit tasiyan ve notlar alan birisi gorurseniz yadirgamayin, bu ben olabilirim. kosun boynuna sarilin.
Oz dizisi zevkine cok guvenilen bir insan tarafindan siddetle onerilince duruma kayitsiz kalamadim, her ne kadar 13. bolumunden de olsa izlemeye basladim. bize pek de yakin olmayan hayatlar sunsa da "Oz", Amerika'da buyuk bir hayran kitlesi olan bir yapimmis. dizi sayesinde bir soyadi benzerliginden suphelenip izini surdugumuz bir oyuncunun 50 yildir bu isin icinde birisi oldugunu gormek hayli sasirtti beni. demek ki bazen bir yerlere gelebilmek, notable bir insan olabilmek icin 50 yil gecmesi gerekiyormus, ne kotu. ayrica zamaninda tiksinerek izledigimiz bir adamin, simdilerde saygi duyulan bir adam olarak izlenmesi de (dizinin cast'inde kim oldugunu gorunceye kadar da kim oldugu animsanmadi) zamanin unutturuculugunu gosteriyor.
19 Temmuz 2002
tanri hakkaten varsan bunu dinlemelisin!
herseyi yaratirken dusundun ettin, bolca tasarladin, hepsini guzellikle yasasin diye yarattin, birbirleriyle etkilesim icine gecsinler diye urettin de su sivrisineklerin dunyaya verdikleri yarar nedir acaba aciklar misin bana? insanoglunu sinir etmek icin zaten baska seyler yapmissin, bu nedir? ufacik bir sey, tartsak 1 gr gelecek bir hayvan nasil olurda 100 kiloluk adamlarin hayatlarini burunlarindna getirir, uykularini boler, onlari sinir eder vizir vizir? kurbagalari besleyecek baska bisey bulamadin mi?
18 Temmuz 2002
madonna sarkilari soyleyip babasinin adini kullanarak meshur olan insanlardan, simarik kiz cocuklarindan hazzetmiyorum.
aslinda coverla adam olan kisilerden de hazzetmiyorum.
belki de sadece kiskaniyorum, who knows?
03:02
havalarin sicaklasmasiyla beraber gelen 'hic birsey yapmayi istememe' hissini artik asmak istiyorum.
bunu basarmak icin cabalamam gerektigini de biliyorum ama bunun icin gerekli olan guc bende su siralar namevut.
evrenin olusumu ve tanri'yla ilgli bir kitaba (-tanri'nin agzindan-evrenin olusumu, franco ferrucci, ayrinti yayinlari) basladim, belki bana kendini yeniden sevdirecek biseyler anlatabilir kendisi bu kitapta.
bisikletimi tamir ettirmeli, kumanda almali, telefon faturasinin siskinligine bir son vermeli, arkadaslarimla gorusmeli, gunduzleri uyanik kalmali, annemi mutlu etmeli, fotograflari tab ettirmeye goturmeli, ehliyet kursuna gitmeli, kitap okumali, bol bol su icmeli ve belki de uzun zamandir yapmadigim yazma isine el atmaliyim hazir savas da ortaliga cikmisken.
so, may tthe force be with me!
03:01

sali gunu haftanin en hoslanmadigim gunlerinden biri oldugu icin annemle -uzun zaman evde oturmanin da verdigi bayginlikla- bisiler yapmak icin harekete gectik. ben her ne kadar sabaha karsi yatmis olsam da erken kalkmayi basarabildim ve bir kac kucuk isten sonra buyukada'ya gitmek uzre bakirkoy'den trene binerek yola ciktik. buyukada vapurlari -ve hatta butun adalar vapurlari- eminonu'nden kalkiyormus, unutmamaliyim! trene binmek cocuklugumdan beri -vapurla beraber- en sevdigim ulasim yollarindan biri ama istanbul'daki baliyo trenleri bir felaket. cok merak ediyorum, tcdd yetkilileri hic mi gormezler bu kokusmus trenleri de bir caba gostermezler yenilemek icin? trenlerden vazgectim, bir suru insan tasiyor ediyor, kirlenmesi eskimesi normal de o yollara-istasyonlara da mi bakilmaz be adam? istasyonlarin pisligi bir yana, tren yolu boyunca heryerin cop tenekesi gibi kullanilmasi cok rahatsizlşik verici bir durum. ozellikle gittigimiz guzergahin 'gercek' istanbul oldugu dusunulurse durumun kotulugu daha da carpici oluyor. surlari evine duvar yapan, sur direkleri arasina ip gerip camasir asan, zindanlarda saklambac oynayanlari gectim, o mekanlari cop olarak kullanmak, degerlerin kiymetini bilmemek cok uzuyor beni.

sirkeci'de trenden indikten sonra annemin 'cantana dikkat et!' uyarisiyla gercek hayata dondum ve birkez daha dusunmeye basladim. istanbul'un en guzel yerlerinde ve hatta 'gercek' istanbul oldugunu dusundugum yerlerde insanlar gezerken cok dikkatli olmak zorunda. ve hatta bir bayanin tek basina gidemeyecegi yerler bile mevcut. tariihi, eski binalari, sehrin o inanilmaz guzellikteki dokusunu seven biri olarak beni cok uzuyor. istasyon cikisinda karsilasilan interrailciler bana kurdugum hayalleri hatirlattilar ve bir kez daha viyana-prag-budapeste hayalimin nedeninin istanbul'da asla rahatca gezip inceleyemeyecegim tarihi mekanlari gezme amacli oldugunu animsadim. oysa bir eminonu'nde, sirkeci'de, karakoy'de, fatih'te, sultanahmet'te, aksaray'da, yenikapi'da, tarlabasi'nda, beyoglu'nda yan kesicilerden korkmadan, can-mal kaygisi gutmeden tek basima yuruyebilmek, keyfim bozulmadan ara sokaklarina girip oralari kesfedebilmek isterdim. bir an turkiye'de bir turist olmak istedim, o adamlari cok kiskandim!

adalar vapuruna bindigimizde aklimizi kullanip oturulabilecek en iyi yerlerden birine oturduk ve yine amerikali-alman-rus turistler esliginde adalara vardik. vapura binen turistlerin yaninda bir rehber olmamasi, kendi kaflarina gore ellerinde bir hariteyla sectikleri yerler hakkinda tartismalari cok hosuma gitti ve yaz tatilinde kumsal-deniz-gunes uclusunu arayan yurdum insanina -ve biraz da kendi aileme- kufur ettim icimden. oysa bilmedigin yerleri kesfetmek, elinde bir harita, sirtinda cantanla sokak sokak dolasmak, ulkelerin kulturlerini ozumsemekten guzel bir tatil olabilir mi?

vapurdan inince -belki de turistlerin verdigi gazla- hemen ada kesfimize basladik. ara sokaklara girip esnafla muhabbet ettik, sahilde yuruyup yemek yiyebilecek guzel sirin bir mekan aradik ve bulduk da, (pek ucuz degildi ama olsun, deger) ali baba! bas garson rolundeki adamin ne kadar insan tavlayici biri oldugunu ve laf olsun diye dolasan insanlari bile yemek yedirttigini gorup hayran olduk. bu hayranligimizi da 45 milyon hesap odeyerek gosterdik. yemekten sonra atlarin bizi nasil tasiyacagini dusunerek -biraz fazla kilolu muyuz ne?- biraz da korkarak faytona bindik. 45 dakikalik kisa ada turumuz boyunca onlarca malikanevari ev gorduk ve icimiz sizladi. daha once boyle bir hissi ilica'da gezinirken hissetmistim. evler o kadar guzellerdi ki! hem de tam benim istedigim 2-3 katli eski ahsap yapilar, bol merdiven, onlarca agac, inanilmaz bir deniz manzarasi, arabanin olmadigi bir yerlesim alani, sadece bisiklet ve faytonla yapilan ada ici tasimaciligi. seneye yazlik kiralama olayi dusunulurse kesinlikle buyukada'yi onerecegim, bunu da unutmamaliyim. evler hakkinda dikkatimizi ceken baska birsey de genellikle ermenilere ait olmasiydi. ilica'da da genelde rum halki cogunluktadir o guzel saray yavrusu evlerde. azinligin paraca cogunlugu. bi de soykirim derler.

zavalli atlara cektirdigimiz 45 dakikalik iskence bitince eve donme planlari yapmaya basladik. yine sevgili turistlerimizle beraber vapura bindik. bu sefer vapurda butun gun denizde yuzmus eglenmis insanlar, bir dolu gurultucu cocuk ve arap turistler de vardi. hepsi birlesince nasil bir gurultu cikariyorlar inanamadim bir sure. yolculugun bir an evvel bitmesini diledim pek cok kez ama burgaz ada civarlarinda pesimize takilan bir marti surusu yolculugumuzun umdugumdan da hizli gecmesini sagladi. vapurlardan atilan ekmek-pogaca-simitlerle beslenen bir marti surusu vapurumuzu gorunce olaya kayitsiz kalmadi ve yaklasip adeta iceriye ellerimizde ne olduguna bakarcasina suzdu hepimizi. baslarda korktugumu itiraf etmeliyim, her 'birds' filmini izleyen insanin verecegi ilk tepki budur. kuslar tipki filmdeki gibi geriliyor ve daha sonra vapur boyunca suzuldukten sonra en geriye gidip siranin tekrar kendilerine gelmesini bekliyorlardi. turnike sistemiyle vapurdan atilan yemek parcaciklarini almaya calisan martilar o gunun belki de en ilgi cekici olaylarindan biriydi. uzucu olansa insanlarin kendi eglenceleri icin martilari tabir-i caizse maymun gibi oynatmalariydi. martilar bile olayi nerede keseceklerini bilircesine bostanci gozuktugu anda uzaklastilar vapurdan ve evlerine dogru yol aldilar.

eve donus her zamanki gibi kisa surdu. anneannemizi hatirlayalim, 'ev yolu yakindir'. ha bozulcu ha bozulacak diye bekledigimiz trende, terden kokan insanlarla beraber istanbul'dan cikip, modern yasamimiza, beton bloklarinin insanlara hukmettigi yerlere geri donduk. itiraf etmeliyim ki koca gun boyunca beni en cok etkileyen gunes batarken ki saray-bogaz-galata kulesi manzarasi, kucuk insanlarin kucuk yasamlarini surdurdukleri sokak aralari ve makarali ipe camasir asan teyzeydi.
13 Temmuz 2002
tam olarak animsayamiyorum ama bugun "murder by numbers" filminde edilen bir soz beni derinden yaraladi. scriptini bulunca daha guzel olacagindan eminim.
"babasiz kizlarin erkeklerden ilgi gormek icin yaptiklarina inanamazsin."
hayatima yeni bir bakis acisi kazandirdi, gercekten, tesekkur ediyorum senaryo yazarina.
11 Temmuz 2002
h2000-part V !!exclusive!!
cogu insanin yasamadigi bir gun olarak pek bir vukuatsiz gecti. cadirimizi topladik, organizatorun pis bakislarini ustumuzde hissettik. bir saat otobus bekledik, sicaga lanet edip eve gidince temizlenecegimiz icin sevindik. harbiye acik hava tiyatrosu'na birakildigimizda asfalta kapanip yerleri opesim geldi. her seye ragmen inanilmaz eglendigim 5 gun, yeni insanlarla tanistigim, eskilerin bilinmeyen yonlerini kesfettigim, tuvalet-yemek ve su icme istegime nasil karsi geldigimi gordugum bir aktivite oldu. 2003'un gelmesini simdiden delicesine bekliyorum.
h2000-part IV
3 temmuz carsamba delicesine bekledigim bir gundu. ardarda lamb, calexico ve suede uclusuyle inanilmaz bir aksam gecirecegimi dusunuyordum. su 3 gunde sabahin korunde uyanmak bir alisanlik olmustu, gunesle akraba kesilmistik, davut'un yeri ise en sevdigimiz soluklanma mekani olarak belirlenmisti. konserler baslayana kadar rituelleri uygulayarak davut'un yerinde tabu oynandi, geyik yapildi, yemek yendi, fairuz derinbulut'un hoykurusleriyle iceri girmemiz gerektigi anlasildi. iceri girdigimizde kapida inanilmaz bir kalabalik vardi, dun bizim iki kis olarak yaptigimiz protestoyu kalabalik bir grup ustlenmisti ve giris-cikislarin engellenmemesi icin bagrisip duruyorlardi. "son gun mu akillarina geldi, kusura bakmasinlar" diyip ceza'ya dogru suruklendim. turkiye'de gercekten rap yapabilen biri varmis, onu gordugume mutlu oldum. heyecanla lamb'i beklerken zaman gecmesi icin bira-votka ikilisine basvurduk. sayelerinde bora uzer bey hemen gecti, lamb olanca guzelligiyle sahnede yerini aldi. lamb esnasinda ictigim son bi kac bardak votkayla beraber ben kendimden gectim, sacma sapan bir insan oldum. lamb'in de muziginin yardimiyla boyut degistirdim. delicesine bekledigim uclunun ilk bolumunu az hasarla gecirmeme ragmen, calexico'yu beklerken uyuyakaldim! hem de sahneye 10 metre mesafede bir yerde, hoperlorlerin dibinde! daha sonra bu halimle cok dalga gecilmesine ragmen iyiki de uyumusum, yoksa suede'i kacirabilirdim diye dusunmekteyim su aralar. ayildigimda suede sahneye cikmak icin hazirdi ve gunlerdir bekledigim adam sahnede gorununce bende ipler koptu. pek de hatirlamiyorum aslinda konseri yari baygindim hala. eglendigimi ve sesimin catallasmasindan anladigim kadariyla bol bol sarki soyledigimi animsiyorum. bi de ziplamisim pek cok. suede'den sonra herkes son gun hatrina miller cadirina gitse de, bende derman kalmamisti. cadirimda turgay'siz genis ve rahat bir uyku uyudum. hem de battaniyeli ve sicacik.
h2000-part III
2 temmuz sali gununden pek de bir beklentim yoktu acikcasi ve de eglenecegimi sanmiyordum ama havadaki super degisiklik bu gorusumu degistirdi ve sabah suratima damlayan sularla uyandim. turgay'i gece kaldiramadigim icin emrah'larin cadirinda kalmistim ve iyiki de kalmisim. cadirin tepesindeki suyu bosaltip, hemen dans cadirinin altina saklanmayi dusunduk ama dans cadiri dahil hersey islanmis, cokmus ve olmus bir durumdaydi. sonunda saklanacak bir delik bulduk ve orada bes agaclar efsanesini hayata gecirdik. "guc gosterisi"nin bitisinden sonra herkesde bir panik olustu eve donmek adinda ama festival ruhuyla dolu olan bizler her turlu zorluga gogus gerip mekandan ayrilmadik. oglene dogru yagmur durdu, gunes cikti ve hersey eskisi gibi devam etmeye basladi. o gun bizim icin bir baskaldiri gunune donusmustu, organizatorle konusup sikayetlerimizi ilettik ama adam turlu sacma sapan cevapla bizi geri cevirdi. o gun icin muzikten pek birsey anladigimi soyleyemeyecegim, zira vega'yi kacirdim, telepopmusic'i yarisinda yakaladim -buna ragmen sevdim, hele o sun is shining, i'm in new york... seklindeli super sarkisini-, mor ve otesi'nden zaten hoslanmadigim icin fazla sallamadim ve sonunda reamonn ile baydim. ben her ne kadar baymis olsam da seyirciyle cok iyi bir dialoga girdi grup, cogu insanin begenisini kazandi. bokunu cikarip 3 kere supergirl bile caldilar, o derece.

h2000- part II
1 temmuz pazartesi gunune tekabul eden bu gunde cadirin icinde uyumanin ne kadar zor oldugunu anladik. zira saat 5.30da yatip, aksamustu konserlerin baslamasina kadar uyuyacagimiz geyiklerini yaparken saat 7 itibariyle uyanmis bulduk kendimizi. cadirin icinde, ozellikle de yaninizda kocaman bir insan evladi yatarken, uyumain gunesle de birlesince ne kadar zor oldugunu anlamis olduk. demo sahnesinin ogleden sonra acilacagini bildigimiz icin can sikintisiyla gecen bir 5-6 saatimiz oldu. davut'un yeri, benzinci ve agactaki parazit madde sayesinde bu saatleri de gecirdik, demo sahnesine yollandik. demo sahnesinin benim icin en akilda kalici olaylarindan biri olan falldown performansina popomuzu donme suretiyle tanik olduk. zaten cadirin yikilmasi olayi arkadaslarin rezil performansindan hemen sonra olmustur, o yuzden herkesin hatirlayacagi bir grup oldular ne yazik ki. demo cadiir yikilinca festivalin en onemli gruplarindan biri olan the climb'i beklemek uzre ana sahneye yollandik. the climb yine her zamanki inanilmaz performansini sergiledi ve az ama oz olan seyircisini mestetti. bi ara gokalp'in agladigini sandim ben, sanki cok duygulandi. ses tellerimi en cok etkileyen konser olarak festival tarihime gecti. the climb'dan sonraki gruplarda en onu diger meraklilara birakmak istedim, sahsen fazla bi bilgim yoktu kendileri hakkinda. sonradan ogrendiklerimize gore apollo440'nin dagilan elemanlarindan kurulmus olan maximum roach yorgun dusmus bedenizimi bile hareket ettirecek enerjiye sahipti, sahsen cok begendim. maximum roach'tan sonra da festivalin en merak edilen gruplarindan the notwist cikti sahneye. abartildiklari kadar iyi olup olmadiklarini anlamak icin buyuk bir ilgiyle dinledik kendilerini. ilk baslarda cok monoton geldilerse de sonradan onlara da bir sempati beslemeye basladik. o gunun diger iki performansi olan bulent ortacgil ve teoman konserlerini otopark alaninda bilimum oyun oynayarak, icerek ve psycho olarak gecirdik, festivalin en guzel outdoor gecesiydi.

h2000 konulu bi yazi yazmamis olmam cok garip geldi bana. ne de olsa son 1,5 haftami h2000 ve ona bagli olaylar cercevesinde yasiyorum. o zaman baslayalim;
29 haziran pazar saat 18.00 civarinda acilacagi soylenen kapilar pek de denildigi gibi acilmamis ve insanlar gecenin bi yarisi iceri girebilmisler, karanlikta gormeden etmeden cadir kurmuslar. kimileri gidip sularin akacagi yerlere biel cadir kurmus, ki bunun onemini sonradan anladik. ama biz sansliydik! miray bi sekilde beni ertesi gun gitmek icin ikna etti ve ben-turgay-miray sahane yolculugumuza 30 haziran 12.00 servisiyle basladik. cadir kurma isini turgay'a yukledikten sonra cevre gezintisine ciktik bi sure. daha sonra brezilya-almanya macinin oldugu akillara dank etti ve kosa kosa mac alanina gittik. macin tamamini izlememis de olsam, butun golleri gordum, bu da bana yetti. zaten kesilip durdu yayin (sanirim sonunu da gostermemisler). mactan sonra demo sahnesinden yukselen seslere tavlandik ve ilk democularla tanistik. ilk gun sanssizligindan olsa gerek demo biraz gec baslamisti ve 2. grubun ortalarinda ana sahne acildi. muse sevgisiyle kosarak ana sahnenin en onunde yerlerimizi aldik. o gun sirasiyla ece dorsay, nev, manchild ve muse cikti. sonradan alinan duyumlara gore saat 19.00 civarlarinda miller dance zone'da jay jay johansson cikmis, cok buyuk kayip. ece dorsay, hakkaten de soylenen gibiydi. dis gorunusunden bagimsiz oplarak muzigi de surekli baska sarkilari hatirlatan bolumlerle doluydu, sevmedik. nev bi sekilde herkesin bildigi ama benim ilk defa duydugum bir adamdi. losing my religion soylemeseydi daha cok sevebilirdim. manchild gecenin en buyuk hediyesi oldu. surekli "manchild on the ground yea!", "let me hear some fucking noise", "get your hands up" demeselerdi daha cok sevebilirdik derken, butun grup elemanlari konser sonrasi sahne onune geldiler ve hepsiyle konusma sansina (!) eristik. en buyuk hediye mi? o da manchild solisti bishop'in getirdigi bira ve suydu tabiki. sonunda o gunku 5 saatlik bekleyisimin nedenleri sahneye ciktilar, ilk konserdeki sanssiz yerimden dolayi bir bok goremedigim ve aslinda gorulcek pek de bir sey olmayan konsere nazire yaparcasina inanilmaz bir performans sergilediler. seyirciyle konusmalar yine -diger gruplara nazaran- minimumdu ama kesinlikle digerinden kat kat daha iyi bir ses sistemiyle inanilmaz bir performans esliginde caldilar. ezilme korkusunun ne oldugunu anlamami saglayan konser oldugu iin ayrica tesekkur ederim.
06 Temmuz 2002
dondum, tekrar acildi hersey. anlik abuksamalar belki de cidden yaptiklarim. yeniden gitmek istiyorum, hatta birazdan tekrar bi yerlere gidicem. ama o kadar da eglenceli olacagini sanmiyorum. zaten yuzume maske, ellerime de eldiven takmis gibiyim.
30 Haziran 2002
-closed-
29 Haziran 2002
yarin maci izlemek, ayni anda turgay, miray ve mert'le bulusmak, bi cadir bulmak, dinlenmek, zafer sevinci yasamak, annemi h2000e gittigime inandirmak istiyorum.
ama su an icin sadece cok yorgunum
27 Haziran 2002
-aaa merhaba!!
+nerden ciktin sen? meraba!!
-naber ya?
+iyilik ya nolsun, sen nasilsin?
-eh iste, ayni.
+ee, napiyorsun bunca zamandir?
-yok valla degisen birsey, standart. sen?
+hmm ayni gibi aslinda.
-ee, okul nasil? sinavlar falan bitti mi?
+bitti iste haziranin ortasinda, rahatiz simdi.
-kaldi mi ders?
+var iste bi kac tane, senin nasil?
-iyi ya, 3.2 ortalama bu donem.
+ooo iyimis onu bulamayanlar da var.
-oyle tabi, yine cok sukur.
+....gideyim ben ya, gec olmus.
-aa tamam, numaran ayni mi? ararim ben seni, cikariz bisiler yapariz.
+ayni ayni. ara tabi, gorusuruz. hadi hoscakal.

muhabbetimiz bu olacaksa, konusurken sikintili sikintili sacimla basimla oynayacaksam, aklima soracak hic bir sey gelmeyecekse, hic olmasin. gereksiz yere yer kaplayacaksaniz telefon rehberimde sileyim sizi gitsin. arada bir yuzunuzu gordugumde selamlasir, geceriz. kastirmayalim boyle arkadasim, lutfen.
CONFESSIONS
korkularim var cogu insan gibi, hatta takintilarim. kimi zaman sadece salak suphelerim. kim bilir, belki de sadece salakligim. bunlari durdurmak istiyorum ama elimde degil. bir cogu benden bagimsiz bir bicimde, alakasiz zamanlarda ortaya cikip sasirtici, korkutucu ya da sadece komik olabiliyor.

*karanlikta deniz kenarinda oturamiyorum, hatta yuruyemiyorum bile. sanki icinden birseyler cikicakmis da beni yutacakmis gibi geliyor hep.
*disariya dogru olan balkonlara cikamiyorum, cokecegini dusunuyorum surekli.
*yuksek mekanlardan asagiya bakamiyorum, kenardaki demirlerin kopacagini ve asagiya dusecegimi saniyorum.
*tuvalette otururken okudugum dergilerdeki insan yuzlerini kapatirim, bana bakiyormus gibi geliyorlar.
*evde kimse yokken televizyonu asla kapatmiyorum, ama asla kulaklikla muzik dinleyemiyorum. bulundugum oda disinda hic bir yerde pencere acmiyorum, iceri biri girebilir oyle degil mi?
*geceleri yururken yolun ortasindan giderim, safer.
*geceleri caliliklarin yaninda yururken surekli birinin arkasindan cikacagi suphesini tasiyorum.
*geceleri istanbul'daki evin onundeki caliliklardan, koprunun altindan, izmir'deki pazar sokagindan, fuarin yanindan ve trt binasinin onunden gecmekten nefret ediyorum, hatta korkuyorum. yine de gecenin bi koru butun saydigim yerlerden tek basima gectim.
*arkami asla kapiya ya da pencereye donup oturmam. mutlaka -en az- ikisinden birini gorebilecek durumda olacak sekilde pozisyon alirim.
*yolda yururken cizgilere basmamaya calisirim. eger bir ayagim herhangi bir cizgiye degerse mutlaka oburu de degmelidir.
*her seyi cift yaparim. mesela dordunu sol dordunu sag tarafla cignemek uzre seker yerim, sol ayagimla 2 sag ayagimla iki basamak cikarim vs.
*kumanda elimde olmadiginda televizyon seyretmekten zevk almiyorum.
*gece tuvalete girmeden uyuyamam.
*evimde uyumadigim zaman yataga yattiktan sonraki ilk on dakikada inanilmaz uzuntu duyarim.
*kuvetteki perdeyi ve kapiyi kapatmadan tuvalete giremem, hatta evde kimse yoksa bile kapatirim kapiyi.
*otobusle, ucakla, arabayla, gemiyle bir yerlere giderken -genelde yanlizken- istisnasiz her seferinde kaza olursa neler olacagini, kurtulma sansimin ne oldugunu dusunurum.
*sadece evde ve yanlizken aglarim. cogu zaman kendimi o kadar cok sikiyorum ki aglamamak icin abuk subuk sesler cikartiyorum hickirigi onlemek icin.
*bazen annem olurse - my deepest fear- neler olacagini dusunurum, bunu dusundugum icin uzulurum. genelde de gece ruyamda gorurum.
*eger bir filmi veya kitabi sevdiysem milyonlarca kez okuyup izleyebilirim.
*dead poets society'yi her okuyusumda agliyorum. (evde ve yanlizken okuyorum tabiiki)
*great expectations'u da her izledigimde agliyorum. (ev-yanlizlik)
*heyecanliyken surekli ellerimle oynuyorum, bu yuzden ellerimde asla kapanmayan bir suru yara var.
*bir kiz olmama ragmen dunyanin en pis insanlarindan biriyim, cidden.
*biri bana yemek hazirlamazsa, acliktan olur duruma gelene kadar hic bir sey yemeden oturabilirim. sadece suyla hayatimi gecirdigim 3 gun olmustu.
*sarhos olmayi, elimi ayagimi hissetmemeyi, bas donmesi duygusunu, sacmalamayi cok seviyorum.
*tanri'nin varligina inanmiyorum.
*insanlara surekli inandirici yalanlar soyleyebiliyorum ve bunu yaparken en ufak bir yalan soyleme belirtisi gostermemeyi basariyorum. bi gun beyin damarlarim patlayacak yalan uretirken.
*her yere gec kaliyorum. saatimi 10 dakika ileri almama, sabahin korunde kalkmama ragmen bunu engelleyemiyorum. yalana en cok ihtiyacim olan durumlar bunlar oluyor zaten. otobus icinde stres yasamaktan biktim artik.
*telefonda konusurken surekli sacmaliyorum, mumkunse telefonlar yasamimdan uzaklastirilsin. yazarken kendimi daha rahat acikliyorum sanirim.

yoruldum, birakmak istiyorum.
26 Haziran 2002
Jimmy Eat World - The Middle
Hey, don't write yourself off yet.
It's only in your head you feel left out or looked down on.
Just try your best, try everything you can.
And don't you worry what they tell themselves when you're away.

It just takes some time, little girl you're in the middle of the ride.
Everything will be just fine, everything will be allright.

Hey, you know they're all the same.
You know you're doing better on your own, so don't buy in.
Live right now.
Yeah, just be yourself.
It doesn't matter if it's good enough for someone else.

It just takes some time, little girl you're in the middle of the ride.
Everything will be just fine, everything will be allright.

Hey, don't write yourself off yet.
It's only in your head you feel left out or looked down on.
Just do your best, do everything you can.
And don't you worry what the bitter hearts are gonna say.

It just takes some time, little girl you're in the middle of the ride.
Everything will be just fine, everything will be allright.

jimmy eat world'un populer olup her gun mtv'de boy gostermesini saglayip, sevidigimiz gruplardan birini daha pop kulturunun icine soktu belki bu sarki ama hala ilk duydugumda bana verdigi heyecanla dinliyorum. basindaki "hey!" seslenisi sanki bana yapiliyor, butun oneriler benim hayatim goz onundeymiscesine soyleniyor ve butun moraller sanki banaymiscasina veriliyor. ne zaman mutsuz hissetsem, beni derleyip toplarlayacagini bilircesine dinliyorum. sarki ne demis, "everything will be just fine."
saturnine icin zamaninda (14.10.2001) bisiler karalamisim;

you don't need to preach
you don't have to love me all the time
kalp atislarini hissediyorum. yavaslayan, hizlanan, kemanlarla violinlerle aci ceken... asik oldugun zaman hissettigin kalp atislari. sonunda gozunden yaslar akitarak biten bir sarki, etkileyici, carpici, sarsici, urpertici bir bes dakika. sarki bittiginde askin bittigini, kisinin oldugunu dusunmek... garip, tuyler urpertici ama hissettirdikleri bu.

"ne yaptin sen anneke?"
25 Haziran 2002
Gunun en carpici iki sozu;
"Kendimi rahatsiz hissetmem icin hic bir neden yok. Turkler, Kosta Rika'yi yendigimiz ve kendilerini ikinci tura tasidigimiz icin bize tesekkur ediyordur." Rivaldo
"Her beraberlik baslangicta guzel olur ama sonradan bazi seyler kopar. Ilhan'la iliskimiz de yasandi ve bitti." Selin Denizli
24 Haziran 2002
sefin spesyalleri, v.1.0
° appleseed cast - portrait
° bright eyes - haligh, haligh, a lie, haligh
° default - wasting my time
° katatonia - teargas
° katie holmes - on my own
° k's choice - everything for free
° mono - life in mono
° puddle of mudd - blurry
° sevendust ft. chino moreno - bender
° skunk anansie - hedonizm

son 2-3 gunun loop halindeki sarkilari, eski meski ama hala anlamli olanlar.
sorulardan gitmisken;
neden artik sabahlamalar gecen seneki tadini vermiyor?
neden o serinlikten ve cicek kokusundan mutlu olamiyorum?
neden bunlardan bahsederken icim aciyor ve gozlerim sulaniyor?
neden geldim ki buraya?
-kendin kasindin-
aslinda mutlu olmaliyim su arsiv olayini beceremedigim icin. gecmistekileri sadece ben kurcalayabiliyorum. gelip-gecici insanlarsa sadece bugunden haberdar. umrumda da degil aslina bakarsan. sonucta kendim icin yaptigim birsey degil mi bu? eskiden notepade yazar, bilgisayara bisey olmamasi icin dua eder ve annem karistirmasin diye abuk subuk isimler verirdim. simdiyse bloggera yaziyorum ve fazla insanin bilmemesi icin url'yi ortalikta dolastirmiyor, lafin etmiyorum. *spineless* zaten kim var ki? olsa olsa behiye, mert, belki biraz ezgi, inan, miray.

merak ediyorum, su elli kusur yildiz ve gezegen ilk gunku gibi durmakta da neden sadece iki tanesi dusmekte? shooting star? yapistirmak neyse de, simlerle kapli eller ve akabinde pariltili bir yuz hic de hos degil.

peki ya bilgisayarin aklindan zoru mu var? klavyenin kablosunu sokup takinca adam olmasinin nedeni nedir? peki ya icq acikken explorerin gocmesi? ftuffin asla acilmamasi? web sitelerinin birbirine kapris yapmasi?

mert gelse de su olayin aslini ogrensem. umarim dusundugum gibi degildir.

su an sadece; "slow it down. i'm so winded. i've fallen down again."
beni neden boylesine etkiledigini buldum! kesinlikle bir tilsimi olmali bunun. 20 haziran *gemini* mutlu oldugunu sandigimda ki huznu, birden bire gelen ofkeli cigliklar... degiskenlik, birbirini tutmama, zeka, 5 dakika icindeki ruhsal bunalimlar, aciyi kendi icine atma, disariya mutlu gozukme, nese, ozlem... i watched you change.

safak, nerdesin?
21.06.2002
uc duygu;
huzun
saskinlik
sevinc

gerisi bos
21 Haziran 2002
bana ulasmalarini istemiyorum, konusmak istemiyorum. en yakinlarim olsalar da uzak durmaliyim.
bahane yaraticak gucum yok su anda.
cep telefonunu kapatiyorum, icqda invisible liste aliyorum. ev telefonu da mesgul zaten.
god bless technology!
(Metalman): yoksa her ilişkiye başlarken zaten bitecek deip bitirmeli mi?
post & publish
meshur sarki, isim babasi (baba?!)
belki de hayatimin en onemlilerinden degil ama yine de; this comes for all the split ups.

One is the loneliest number that you'll ever do
Two can be as bad as one, its the loneliest number since the number one
No is the saddest experience you'll ever know
Yes is the saddest experience you'll ever know
Cause one is the loneliest number that you'll ever know
One is the loneliest number even worst then two
Yeah

Its just no good anymore since you went away
Now I spend my time just making up rhymes of yesterday
One is the loneliest number
Since you went away

One is the loneliest number since you've gone away
One is the loneliest number
Since you've gone away

Its just no good anymore since you went away
Now I spend my time just making up rhymes of yesterday
One is the loneliest number
Since you went away
nefret ediyorum bazen. surekli kitlenmesinden, baglantisinin kopmasindan.
aslinda bunlardan surekli nefret ediyorum.
bir seyi yapmak icin yarim saat ugrasmaktan daha da cok nefret ediyorum.

91.20, asla unutmamaliyim. gerci bi de ayagimin dibine koymadan calismamasi sorunu var. olsun, otururuz beraber di mi?
show tv isimli guzide televizyon kanalimizin 23.00 demesine ragmen hala oynatmadigi natural born killers efsanesini beklerken bol bol airbag dinledim, bol bol eylul-ekim aylarini yad ettim. etmemeliyim belki de, cok garipti.

"days on ways" caliyor, inanmasi guc geldi bi an. hayatimin son zamanlardaki durumu bu sanirim. cesme'ye gitmek istiyorum. ozledim hepsini. lisedeki hallerime donmek istiyorum oraya gidip. hep istenen, aranilan, konusan, gulduren kisiyim orda. bi de izmir'e gidip safak'i gormek istiyorum. nete gelse de yeterli aslinda benim icin. missed too him much.

elif gokhan'dan ayrilmis. uzun mesafelerden asla hoslanmamis biri olarak sasirmadim aslinda. elif'i cok sahane anliyorum sanirim. uzun sureli iliskiye giren, surekli hayaller kuran bir erkek arkadas. oysa o daha ufak, yasamak istedigi bi cok sey var, bi cok insan var. baglanma korkusu. 17 yasinda baglanma korkusu. cok hakli.

well, i wish i had to stop that noises.
i hold my breath and swallow roses.
14 Haziran 2002
aklimdan bjork'u geciriyordum ki, mtv'de bjork calmaya basladi.
bi insan durup dururken neden mi bjork'u dusunur?
hmm, bjork beni anmistir canim, neden olacak.
bilgisayarin salakliklarindan bikan bi insan olarak, kagida kaleme sarildim az once. am ayazma yetenegimin azaldigini gorup korktum, kapattim hemen defteri. kalem ne kadar da garip duruyordu elimde, sasirtici. bi zamanlar en onemli malzememdi. yazim o kadar kotulesmis ki, okuyamadim bi an ne yazdigimi. well, i'm addicted to computer.
4 senelik defter, 4 sene oncesinin yasananlari. okudum da, hala ayni. hayatimda tanisigim butun Ozgurlerin ayni oldugunu anlamami, adi Ozgur olanlardan ozellikle uzak durmam gerektigini animsatti bana. hepsi zeki, beraber zaman gecirilmesi zevkli, konusulmasi faydali, yeni seyler ogretici, ortak zevklere sahip ve hepsi sonunda selamsiz, vefasiz insanlar. eh, hele birine asik oldum... hatirlamak bile aci verici. uzun sure asik oldugumu inkar etmeme ragmen, hayatimda ki en buyuk ask, still. AND IT STILL HURTS.
deftere yazarken birsey daha farkettim, blurry calmaya baslayinca otomatikman jæm yaziyorum. onu hatirlatan sarkilar da varmis megerse.
hayatimin uc buyukleri; ozgur, cem, akin

12 Haziran 2002
+ ordu evi, pasta, ice tea..
+ telefon, merdivenler, anne, davetiye, blue jean, demircikoy
+ heyecan, mutluluk, minnetarlik, sucluluk duygusu
+ dogumgunu!,anne, asker, nevizade, kalabalik, sicak, kahkaha, iptal korkusu, alkol, nese, alkol, pasta, alkol, karpuz, omerli, alkol, turgay-firat-behiye-basak-emrah, alkol, kusmuk
+ bayginlik, sarhosluk, sirt agrisi, saskinlik, still happy
+ basketbol, yorgunluk, spiderman, parkorman, 19.00, heyecan, anne, eda-firuzan-->eda
+ havuz, cimen, gunes, sneaker pimps, white pony, too many djz, david byrne, minder, black-smurf-portisticks, PULP...maybe just jarvis
+ aches, boredom, loneliness but still mom

well what else could i do?
i said
"i'll see what i can do."

11 Haziran 2002
archive olayini calistiramadigi icin lumberjack kisisini dovmek istiyorum. belki de ileride bi zamanda plasticwingse tasiniriz. ama bunun icin bilgisayarimda ftp programlari icin yer acmam lazim. ya da..hmm... bana birileri lazim.

test yourself at fontlover.com!
olur mu dersin?
07 Haziran 2002
konustu, ama birden sustu.
anlayamiyorum cogu zaman. hepsi de birbirine benziyor bunlarin.
sorun bende olmali, hep ayni cinsleri buluyorum.
koskoca dunya oysa ki!
mtv ve superock elele vermis bugun, cok harika! $afak burda olsaydi keske de onunla oy verseydik sarkilara. kesinlikle ben tam puan verirdim. 30 taneyse, 30da 30 oldu neredeyse bu gece.
chop suey
come out & play
bliss
burn baby burn
all apologies
get naked
everything zen
it's been a while
freak on a leash
uf super! garip ve tarif edilmez bi sekilde mutluyum. ama ne zamana kadar bilemiyorum. veee miray da gelecekmis, super! dogumgunu, sen nelere kadirsin. beklersin aramazlar, beklemediklerin sakirrr sukkur ararlar.
ah biri mtv'yi durdursun lutfen! all around the world, you can make time!

hallelujah!
06 Haziran 2002
bi sene olmus, hatta gecmis inanabiliyor musun? ben inanamadm uzun bi sure, tekmeledim kendimi. ne cabuk gecti zaman! fazla da bi sey olmadi sanki, ya da ben hissetmedim. emin degilim simdi. dusunmem lazim, belki, daha sonra.
bi de cok buyuk salaklik ettim ben dun, ama annem anlamadi, farkina varmadi. her neyse.
sali gunu okula gidiyorum demistim, evet okula gittim ama sabanci'ya. giderken dolmabahce'den gectik haliyle, stadda bi hareketlenme vardi, nedir acaba dedim, meraklandim. dun de televizyonda ne oldugunu gosterdiler, "aaaa, bu muymus ordaki kalabaligin sebebiiiii" dedim saf saf. annem de "bilmiyorum, haberim yok" dedi ayri bi saflikla. ama sormadi ki hic, "sen nerden biliyorsun kizim besiktasi, stadi, hareketlenmeyi. hani okul, sinav, devlet, millet?"
bugun neler neler aldin bana, bedava festival bileti bile kazandin benim icin.
hak ediyor musun bunlari?
ah annecim ya ah.
05 Haziran 2002
gercegi, yanlizca gercegi soyleyecegime dair yemin ederim! (sanirim bunu benden baska kimse okumucak, too long!)

uzun zaman once yazmam gereken seylerdi belki de bunlar, ama biliyorsun, beni ogrendin artik. usengecin tembelin tekiyim ben. surekli bahaneler buldum, yarin yazarim dedim, aksama yazarim dedim. ama olmadi iste. "ne zaman gelecek o buyuk gece?" diye sordum kendime. sonra farkettim ki, geceleri beceremiyorum bu isi, yapacak daha farkli seyler oluyor. zaten simdi de almanya-irlanda maci var, arti annem uyumakta. demek ki rahatsiz edecek fazla birsey yok.
aslinda ne yazmaliyim bilmiyorum. yaptigim dangalakliklari mi, soyledigim yalanlari mi, bombos gecen hayatimi mi? (almanya da gol atti hem, klose'nin kupa boyunca attigi 4. gol. daha iki mac oynadilar bi de dusun) ankara gezisini anlatayim izmirle birlestirip, zaten geziler de olmasa butun gun tv-bilgisayar ikilisine cakilip kalmis bir halde yasiyorum. iyi ki gorduk o leylegi turgay'la beraberken, hayatimi kurtardi.
24.05.2002 cuma gunu ankara'ya gitmek icin yol aciktik. sahane bir yolculuktan sonra gittik ankara'ya aksamustu 4 sularinda. babaannem her zamanki asiri sevgi gosterisini yapti, ben her zaman ki gibi sikildim bundan, her zamanki gibi sofrayi kurduk, yemek yedim bi suru ve sonra hemen uyudum. aksam ozge'yle bahcelievler'de dolandik, bol bol dedikodu yaptik. savas'tan ayrilmis, uzuldum ben buna. asla ayrilmicak bi ciftti onlar her zaman gozumde. zaten ikisini beraber tanidim, bir tutuyordum, ama olmamis. savas hala cocuk demek ki. belki de ordekler hic bi zaman buyumezler, ne dersin?
25.05.2002 cumartesi gunu sabah 8den aksam 1e kadar tabani yanik kedi gibi dolandim durdum ankara sokaklarinda. once mert efendiyi bulamayip annemin butun elestirilerine maruz kaldim. daha sonra o super evde oturan super hatunla (emel miydi?) tanistigima sevindim. cok daha sonra dopez'i mincirmak istedim ama ayip, kendimi tuttum. insanlarla tanistim, insanlarla konustum, insanlarla guldum eglendim. uzun zamandir yapmadigim birseydi, cok mutlu hissettim kendimi. ama isin garip tarafi bi ara ankara'da bir izmirli ve bir ekisehir'li olarak dolasmamizdi. bi allahin kulu ankarali sahip cikmadi bize, cok yazik.
26.05.2002 pazar; sabahin korunde kalkip halamlara kahvaltiya gittik. zeynep her zamanki gibi kicimin dibinden ayrilmadi. masaya oturdum, o da oturdu, kalktim o da kalkti. asagiya indim, o da indi. cocuk beni idol olarak almis, agzi acik beni izliyor. aman ha derim, bana benzemesin. halamla babaannem de oyle bir anlatiyorlar ki beni, kendimi herkul zannediyorum. ama sadece cocuklugumu anlatiyolar tabi. her zaman demisimdir ben, cocukken daha guzel, zeki, canli bi cocuktum diye. kader iste. aksam 1de dondugumu soyleyince babaannem halam bi saat nutuk cekti bana. "istanbul'da 5te geliyorum eve, heeyy!" diyemedim. sinir ettiler beni. anneme annem oldugu icin bi kez daha tesekkur ettim icimden, hatta yolda giderken de soyledim sansli oldugumu. iyi ki onlarla yasamiyorum, zeynep'e cok yazik olacak sanirim. aksamustu de izmir'e ayakbastik. ama yolda giderken emre aradi, cok sevindim ya. izmir'de beni bekleyen insanlar oldugunu hissettim, mutlu oldum. seviyorum onu da her ne kadar yeni bi insan olsa da hayatimda. dedem kapiyi acinca cok sasirdi, bi saat bakti bana yine. anneannem deli gibi sarildi, on kere optu beni, ki o asla opmez sarilmaz! aksamustunu onlarla gecirdikten sonra geceyi de emre beyle gecirdik. 2,5 saat konustum ben sanirim, umarim sikilmamistir benden. ama soramiyorum da israrci biri olmamak icin. zaten sikilmis olsa devam etmezdi di mi konusmaya? canim ya.
27.05.2002 pazartesi; izmir'e geldigimde aradigim tek sinif arkadasim deniz'le bulustum. burcincincincin de geldi hem. cok ozledim onu da, sarildim bol bol. bi sene olmus gorusmeyeli inanabiliyor musun? hergunumuz beraber gecerken tastamam bir sene boyunca gormedim onu. birikmis konusacak seyler, saatler hemen geciverdi. onlardan ayrilirken aysenur-begum-secil-kerem kisilerini de gordum. ays'la da her zamanki geyiklerimizi yaptik, ayakustu gebertti beni gulmekten. fotograf bile cekildik ve super cikmis! onlardan ayrilip kosa kosa sardunya'ya gittim, duduklu-emirhan-olympos-tiara dortlusuyle oturduk bi iki saat kadar da. bi roma formasini taniyamadik oturdugumuz sura zarfinca, sonra ben super zekami gosterip buldum onun roma formasi oldugunu, tebrik ettiler beni. dakika dakika yaptiklarimi yazmaya devam edicem, aksam yemegi icin eve dondum kosa kosa. dayim gelicem dedi gelmedi, bi saat onu bekledim. gelmeyince inan'la disari ciktik. onun da dogumgunuymus o gun, saat 11de mi ne soyledi deli etti beni. resmini cektim suppper cikmis, annem bile begendi. (eheh) o da beni cekmisti ama ben oyle bir gulmusum ki, kucuk dilim bile gozukuyor, ama annem onu da begendi (kargaya yavrusu kuzgun gorunur tabi) inan'la da sessiz sakin eglendikten sonra eve donup hayvanlar gibi uyudum soylemesi ayiptir. cok huzurlu bi gece gecirdim. inan'i da seviyorum cok.
28.05.2002 sali gununde aslinda girmem gereken bir adet matematik finali vardi ama anne hanima yalan soyleyip o gun sinavim olmadigini bildirdigim icin izmir'de ve yolda gecirdik o gunu de. bilse parcalar beni ama umrumda degil malum. dayim bizi cigli'ye acaip guzel kofte yapan bi yere goturdum. ozlemisim be onu da. fazla gorusmuyoruz normalde de ama gormeyince de hissediliyor eksikligi. gobegini de eritmis masallah. annemle ben kaldim bi. anneanem bile 95 kiloya dusmus, rekor onun icin. izmir'den cikarken huzun doldum ben yine, bindik arabamiza geldik istanbul'umuza. kopruden gecerken yine heyecanlandim, hep heyecanlaniyorum ve sanirim hic gecmeyecek. zaten gectigi an istanbul'dan sikildigimi anlamis olucam. kopruden gecerken bogazin super manzarasini izlemek yerine salak salak isler yapan insanlara da ayri bir gicigim, belirtmeden gecemedim.
simdilik bu kadar sanirim, gunlukvari bi blogsun sen bundan boyle. begenmezsen begenme bana ne?!
acilcak misin sen acaba? yoksa bozdum mu seni?
21 Mayıs 2002
bi seyleri bozuyorum ve tamir edemiyorum. cok ugrasiyorum ama olmuyor. beceriksizin tekiyim.
david beckham da cok yakisikli, bi kez daha karar verdim buna.
20 Mayıs 2002
nedense birinden, bir seyden cok fazla beklentim oldugunda hic bir verim alamiyorum. bi kac sene once karar vermistim aslinda insanlardan cok fazla sey beklememeyi, onlarla ilgili kendi capimda hayaller kurmamayi. gerceklesmeyince uzulmemeyi ogrendigimi saniyordum, olmamis. hala isler planladigim gibi gitmeyince uzuluyorum ama hala kendimi plan yapmaktan alikoyamiyorum. kocaman kocaman yazip duvarlara, kapilara asmak istiyorum artik "n'olursa olsun asla plan yapma!" belki de bu sekilde beynimin bi kosesinde yer eder bu laf, kim bilir?
eskisehir'e gittim, climb konseri olmadi, onun yerine bol bol konusma oldu. belki birseyler degisir diye umuyordum giderken ama emin degilim su anda. degisebilir de, degismeyebilir de. kafam karisik, yorgunum, ayni anda uc yerde birden bulunmak istiyorum. sanirim genetik cidden benim istedigim meslekmis.
17 Mayıs 2002
whateverda da var bu, olsun:
bu yaziyi yedinci yazisim, kotu tarafla dalga gecicek olmam darth vader'i kizdirmis olmali ki her seferinde bir terslik cikti. uzgunum anakin, yazmak zorundayim.
cocukluguma geri dondum bu gece (sanki simdi cok buyugum ya). sabirsizlikla bekledim aksam olmasini, salona girmeyi, izlemeye bayildigim fragmanlarin gecmesini, isiklarin sonmesini. ama o kayan sari yazi ciktigi zaman herseyi unutmustum, eski bi dostu gormus gibi hissettim. diiitdiiit diriridiiitdiiit diriridiiitdiiit diriririii seklinde gaza getiren muzikle costum, anakin'i gorunce -gecen seferki gibi- vahladim. yesil, kirmizi-ki bu genelde kotu jedilarin kilic rengi- ve mavi kiliclarin yanina mor rengiyle ibnelik katan samuel'e guldum-hic utanmadim-, anakin "i killed them all, not only men. all the women, even children. they looked like animals and i slautered them like an animal. i hate them" dediginde "aha gitti guzelim cocuk" diip huzunlendim, obiwan anakin'e "i feel you'll cause my death" dedigi zaman uzuldum. anakinin padméyle cimenliklerde yiyisirken koskoca darth vader'in dustugu durumlara guldum, obiwan azarladiginda kizarip bozarmasina hasta oldum, padmé'yle konusurkenki mahcup tavirlarina, al yanaklarina, saf koylu cocugu bakislarina bittim. yoda her hmmladiginda yiyesim geldi onu. ve hatta neo'nun the one oldugunu anladiktan sonraki hareketlerinde bile hizli hareket edip christopher lee'yi yedigi zaman ki dovus sahnesine hayran kaldim. kisacasi iyi ki varsin be star wars, aslansin lucas.

may the force be with you
15 Mayıs 2002
yine aydinlandi hava bak, ben okula gidicem 3-4 saat sonra. olacak mi?
olmak zorunda!
it would be wrong to ask you why, because i know what goes inside is only half of what comes out.
isn't that what it's about? to remind us we're alive, to remind us we're not blind.

13 Mayıs 2002
dayanamadim, yaziyorum. o kadar cok dinledim ki, inanilmaz!

everything’s so blurry
and everyone's so fake
and everybody’s empty
and everything is so messed up
pre-occupied without you
i cannot live at all
my whole world surrounds you
i stumble then i crawl

you could be my someone
you could be my sea
you know that i’ll protect you
from all of the obscene
i wonder what you're doing
imagine where you are
there’s oceans in between us
but that’s not very far


can you take it all away?
can you take it all away?
when ya shoved it in my face?
explain again to me.
can you take it all away?
can you take it all away?
when ya shoved it in my face?

everyone is changing
there’s no one left that’s real

so make up your own ending
and let me know just how you feel
'cause i am lost without you
i cannot live at all

my whole world surrounds you
i stumble then i crawl

you could be my someone
you could be my sea
you know that i will save you
from all of the unclean
i wonder what you're doing
i wonder where you are
there’s oceans in between us
but that’s not very far

can you take it all away?
can you take it all away?
when ya shoved it in my face?
explain again to me.
can you take it all away?
can you take it all away?
when ya shoved it in my face?
this pain you gave to me

oh, nobody told me what you thought
nobody told me what to say
everyone showed you where to turn
told you where to run away
nobody told you where to hide
nobody told you what to say
everyone showed you where to turn
showed you where to run away


hayir demeyi ogrenmeliyim artik. yapmak istemedigim seyleri sirf karsi taraf icin yapmayi birakmaliyim, hele canimi yakanlari. nasil da cana yakindi, konuskandi, iyiydi. ne alacagini ne isteyecegini biliyordu cunku. sarilmalari, opmeleri, gulusleri. "dudaklarina yapissam bana tokat atar misin acaba?" daha once de duymustum bunu, ne aptalim ben. ama bi daha olmamali, asla olmamali. persembe gunu oldu, ve anca bugun normale dondum. cok canim acidi, her zamankinden daha kotuydu bu.

bi de puddle of mudd var, blurry var. delirtti beni sozleri, ezgisi, adamin sesi. zaten cem soyledi cek diye, kotu olabilir miydi? ben de es zamanli olarak mtvde duymustum, oha super diye dusunuyordum. ayni seyleri seviyoruz, begeniyoruz, dusunuyoruz ve hatta hissediyoruz ama sadece "sen cok iyi bir dostsun ve hep oyle kalacaksin"
everything so blurry, everyone so fake. everything is empty, everything is so messed up.

bu yeni sofbenin isigi hic sonmuyor, ve deli ediyor bu beni. gozum takiliyor her geciste, kapiyi kapatip oturmaya basladim onun yuzunden. hava da aydinlanmis, uyumaliyim sanirim.


08 Mayıs 2002
tuvalette o kadar uzun sure oturuyorum ki, ciktigimda ayaklarim karincalaniyor. hatta karincalanma otesi, hissetmiyorum bile onlari. sanirim artik tuvalette kitap/dergi okumamaliyim. bolum bitirmeden cikamiyorum bir turlu.
07 Mayıs 2002
evde bir suru insan olmasindan ve annemin surekli konusmasindan nefret ediyorum. gerekli gereksiz sacmasapanlaflar etmesi beni deli ediyor. SUS ARTIK BE KADIN! evdeki bes ustadan daha fazla ses cikariyor ya, hayret bisey.
- saat kac olmus? oo 2 olmus, bitmedi hala hay allah.
- isik da az mi ne?
- nasil biticek bu kutular, aman of.
- supursem mi naapsam?

sus, sus, sus, sus, sus, sus, sus...
(11.15-internet kablomuz yoktu henuz, kagitlara yazdik.)
05 Mayıs 2002
'muse konserinden beri cok degistin sen. salmissin iyice kendini.'

hersey boyle basladi, bu cumleyi duydugumdan beri kendimi iyi hissetmiyorum. sacimi bile taramadan evden cikiyorum artik. taktigim tokanin rengi umrumda olmuyor cogu zaman. ya da coraplarimin kiyafetime uygunlugu. hatta elime ne gelirse onu giyiyorum. bir hafta boyunca ayni seyleri giyip dolasiyorum. biseyler yapasim yok. belki de olmam gereken budur?
03 Mayıs 2002
hayatimda ilk defa birseyler bu kadar ugrastim, degerini bilmelisin bence. bugun yolda yururken aklimda bir suru sey vardi yazicak ama nedense birini bile harirlamiyorum su anda. bu yasta boleysek...
page not found ne kardesim?
03 Nisan 2002
she makes me complete.
(bkz: smiley nedir şeker nedir)
(lumbering satyr, 02.04.2002 12:47)
öf. 19undan sonra ne dicek acaba?
23 Ocak 2002
unutmim diye;
yakışır sana yakışır sana şampiyonluk yakışır sana
bu alemde teksin değişilmezsin
beşiktaş sen bizim herşeyimizsin
21 Ocak 2002
journey to izmir, by 10 o'clock.
15 Ocak 2002
allah belanı versin modem. bi zevkimiz var, piç ettin.
çakallı da göt göt sınav yapcak, 2 alırım bu sefer, göbek adımı da yazarım.
i hate mathz.
09 Ocak 2002
yine hüsran oldu.
kacinci adam bu hayatimdaki? neden böyle?
aglatti beni serefsiz. aslinda kizmamak lazim..
napsin beni di mi..
FUCK YOU MEN!