31 Aralık 2005
klişe yılsonu/başı yazısından bir adım öteye geçip klişe şarkı sözüyle son postumu yapıyorum; jamie cullum - next year.

next year, things are gonna change
gonna drink less beer, and start all over again
gonna read more books, gonna keep up with the news
gonna learn how to cook, spend less money on shoes
i'll pay my bills on time, and file my mail away, everyday
only drink the finest wine, and call my gran every sunday

resolutions, baby they come and go
will i do any of these things? the answers probably no
if there’s one thing i must do, despite my greatest fears
i'm gonna say to you, i felt all of these years

i'm gonna tell you how i feel.
18 Aralık 2005
kişisel not: rakı, içmeye başladıktan sonraki iki saat içinde etki etmeye başlıyor, yavaş ol. gece yatarken su içmek de sabahki baş ağrısına engel değilmiş.
16 Aralık 2005
uzun süreler boyunca dawson's creek'deki olayların ve konuşmaların ne kadar anlamsız olduğunu düşünmüştüm. olayların nasıl gereksiz yere sarpa sardığını ve hiç bir yere varmayan uzun tartışmaların gericiliğiyle dalga geçmiştim. farkettim ki, bunların hepsi gerçek hayatta da olabiliyormuş.

stay tuned for the next season.
08 Aralık 2005
sevgili annem ipana'nın limonlu diş macununu keşfetmiş. lütfen siz keşfedemeyin, keşfettiyseniz de bunun bir hata olduğunu anlayıp çöpe atın macunu. kefirden sonraki en büyük hayal kırıklığım oldu. sarı bir macun, dişinize sürüp köpürttüğünüzde rengi sarımsı beyazımsı korkunç bir hale dönüşüyor, tadı erimiş limonlu dondurma gibi. bu korkunç renkli şeyin dişimizi temizlemesini ve ağzımızı ferahlatmasını bekliyoruz. büyük hata ediyoruz. anneciğim kusura bakmasın diye kendime ayrı bir dişmacunu aldım, dükkana gittiğimde fırçalıyorum dişlerimi.

sylvester stallone'un da parası bitmiş sanırım, rocky'nin 6., rambo'nun da 4. filmi için çalışmalara başlamışlar. bu arada sly'in 1946 doğumlu olması bir tek beni mi şaşırtıyor?
07 Aralık 2005
hasta olduğumda veya kendimi iyi hissetmediğimde genelde evde yatıp uyumaya çalışırım ve sorunun kendiliğinden geçmesini beklerim. bir kaç ciddi durum dışında hastaneye gitmişliğim de yok. dün basit bir karın ağrısı sandığım şeyin acildeki doktorlar tarafından apandisit sanılması ve beni beş saat boyunca korkutmaları bir daha hastaneye gitmeden önce iki kere düşünmemi sağlayacak.

kan tahlilleri ve röntgen sonuçlarını beklerken gördüğüm insanlar annemin "hastaneye sağlam girip hasta çıkmak" konusundaki teorilerini benimsememi sağladı. araba kazaları, kafasını yaran çocuklar, parmakları kesilen işçiler, nasıl olduysa bütün bacağı yarık olan bir kadın sanırım üç senelik gore materyal ihtiyacımı karşılamıştır. bu arada ilginç bir şekilde bütün hastane personelinin bize über iyi davranması, her işimize koşmasını da çok garipsedim. normalde en az bir saat sıra beklenilen röntgende 3, idrar tahlilindeyse 15 dakika beklemiş olmamız, devlet hastanesinde kazanılmış büyük bir zafer.

düşündüm de; hastanelerde en çok yeşil giysili doktorları ve ziyarete gitmişçesine hiç para vermeden çıkmamızı sağlayan emekli sandığı cüzdanını seviyorum. bir de kantindeki tostları.
03 Aralık 2005
ntv'de hava durumu sunan amcanın hayranıyım. onu seyretmeden evden çıktığımda günüm kötü geçiyor.