28 Aralık 2004
erken gelen yilbasi hediyeleri cok güzel. mesela soldaki sey artik benim. cok basinca kizip ciglik atiyor ama biz onu yine de seviyoruz. kirli pasli sirin savascim.
27 Aralık 2004
angels in america'nin bende yaratttigi hayalkirikligindan bahsetmektense, diziyle ilgili daha ilginc birsey beyan etmek istiyorum. ben dizinin ilk bölümünün son 10 dakikasina kadar al pacino'nun neden ortaya cikmadigini düsünüyordum ve dayanamayip bunu yüksek sesle söyledigimde bir saattir izledigim sahnelerin yarisinda kendisinin bulundugunu ifade edip dalga gecmisti bir kisim arkadas. bir hafta boyunca annemin beynini yedikten sonra o da tekrarlarini izlemeye karar verdi. dizinin bitmesine yakin yanina gidip (diziyi izleyenler icin not: bu diyalog, al pacino'nun doktorla teshis mevzusu hakkinda tartistigi sahne sirasinda gerceklesti) "nasil gidiyor?" sorusunu sordum. verdigi cevap harikaydi;

"ee ne bicim bas rol oyuncusu bunlar? dizi bitti nerdeyse, ne al pacino cikti, ne meryl streep."

annemi cok seviyorum, cidden.
14 Aralık 2004
- hitler'e ne diyorsun mesela?
- kim onlar abi? o hitler dediklerin kimler?
25 Kasım 2004
dizilere bagimli yasamaya basladim. cuma aksamlari o.c üzerine cemberimde gül oya izlemek icin evden cikamaz olmustum. gecen hafta ikisini de kacirdigim icin haftasonum mutsuz gecti. bu hafta da cok gitmek istedigim bir konser ve bu iki dizi karsi karsiya kaldi. yine de kaybeden ben olacagim. artik kablolu yayina sahip cep televizyonlari ciksin piyasaya, gencligin ruh sagligi buna bagli. lütfen!
21 Kasım 2004
babylon ve görülmeyen cizgisi. bir türlü kimsenin gecmeye cesaret edemedigi yer. her konserde olmasi cok harika. tabii bir de her yere gec kalmayi seven, iddiali bir gurüh var. onlar geldiginde yerle bir olan cizgi, iyice önlere kayiyor. sonra kayislar kopuyor. kapilari acamayip saraplari alamayan kösebasi kuslari hayretle bunlari seyrediyor. hatta bunun üzüntüsüyle arkadaslarinin sigaralarini caliyor.

bir de nevizade sakinleri var ki, onlardan biri olmaya calistigimda, gece sonu hayaletine dönüsüyorum. sari dolmuslar iyi ki var.
05 Kasım 2004
büyük amme hizmeti; sw ep3 trailer. 19 mayis genclik ve spor bayraminiz kutlu olsun.
01 Kasım 2004
bana nokia 3220'nin reklam müzigini bulanin, kirk yil kölesi olurum (mecazi).
björn svin isimli birisi yapmis bunu. simdi de müzigi mp3 formatinda bulup getirene ayni vaadi veriyorum. iyi günler.


mission accomplished.
26 Ekim 2004
basima bir de bu cikti. o kadar ugrastik düzelttik siteyi, adamlar carpik halini almis. ah be canim.
23 Ekim 2004
en iyi arkadasimla görüsmek icin bes gün önceden randevu almam gerekiyor artik. bazen onu bile alamiyorum. maillerime cevap gelmiyor, sorularim cevapsiz kaliyor. büyümeseydik keske hic.
19 Ekim 2004
bir kac hafta evvel benden izin alaraktan yapilmis olan bir dergicik vardi, cok sevinmistim. hatta mutlu bile oldum aman begenmisler de okuyorlarmis diye. sonra dün gece bir baktik, bir de böyle bisey türemis. hadi aldin ettin tamam da, bari re_in kodumu kopyalamasaydin da statlarim bozulmasaydi be saskin.

kokakola'nin 5K1T uygulamasi boyunca beles ciktiginda üzülme seanslarim yine basladi. bin yil önce yazdigim bir yerde de bundna yakinmisim, hic akillanmiyorum sanirim.
05 Ekim 2004
cok mutsuzum. evan williams, son blogunda da belirttigi üzere, blogger'i birakmis, degisik yollarda sekecekmis. kendimi öksüz kalmis gibi hissediyorum. evhead, evine geri dön!
04 Ekim 2004
tembellik burnumdan damliyor son günlerde ama yine de yazacagim.

her sali aksami mojo'da cikan anima isimli bir grup var. h2000'de demo cadirindaydi sanirim ilk dinleyisim, kizin sesi güzelmis dedigimi hatirliyorum bir tek. sonra yavas yavas arkadaslarimi da icine ceken bir ilgi patlamasi yasadim, bir kac kere sabah kalkmanin zorlugundan yakinip gitmemezlik bile ettim.

lafi cok uzattim, bu anima saat 12 küsürde sahneye cikip 3 küsürlere kadar caldi da caldi. ama bi kere bile bitse de gitsek dedirtmedi bana. ne zamandir özledigim yetenekli müzisyen+dogru sarki secimi ikilisini doya doya yasatti. air'inden björk'üne, alanis'inden nirvana'sina, radiohead'inden rhcp'sina mükemmeldi hersey.

hücumkedi'den sonra sevebilecegim bir kavir grubu olmasi, ertesi gün mor göz altlariyla kalkmaktan bile güzelmis megerse. bir de bu sevdigimiz insanlar hep garip günlerde cikip bizi ölümüne yormaya cok merakli sanirim, kafam karisik.
27 Eylül 2004
simitle ilgili her türlü dükkan adinin türetildigine bizzat sahit olmussunuzdur heralde hepiniz yok efendim simit dünyasi, simit vadisi, simit platosu vs. bunlardan ne kadar biktigimi düsünürken gecen gün gördügüm 2 adet simitci adi sabahima renk katti. pangalti'daki "efsane geri döndü" ve sisli'deki "susam sokagi". bizzat yerinde görülüp incelenmesi gerekilen yerler olduklarini düsünüyorum, ilginize.
18 Eylül 2004
sarkilari genelde baska bir sitede önerirdim, bu seferlik simariklik ve bencillik yapiyorum, sanki hic yapmazmisim gibi. angie stone'un wish i didn't miss you anymore'unu dinlemeyeni adamdan saymayacagim artik.
bugüne kadar günesi balcikla siviyordum, bundan sonra balcigimi kurutacak günes ariyor olacagim.
14 Eylül 2004
her ay bir kisinin dogmus veya bi yerlere gidiyor/dönüyor olmasi da olmasa monotonluktan ölecegim. her seferinde daha da gariplesen eglenceler. yine de dün gecenin en önemli ani sportif hareketlerle koltuktan düsmemeyi basarmakti. bir de mutsuz insanlara bakip gülmek. bir sonraki dogumgününü heyecanla bekliyorum.

"aksam balo eglence, sabah vileda temizlik." demisti bir arkadas bi zaman evvel. sanirim gercek külkedisi benim!
13 Eylül 2004
2 dakika icinde aptalligin sinirlarini bu kadar zorlayamazdim heralde. metroda hizli hizli turnikelere dogru yürürken en sagdakinden kimsenin gecmedigini düsünüp oraya odaklanmis ilerliyordum. son 5 saniye icinde oranin iceriden cikis icin oldugunu farkedip keskin bir manevrayla dogru yerden gecmek icin adimimi attim. bu sefer de turnikenin kollari dönmedigi icin saskin saskin bakinirken güvenlik görevlisinin "jeton veya akbille calisir" lafi kolaylik olsun diye taa merdivenlerden inerken cebime koydugum akbili getirdi aklima. adama "dalmisim ya ehieh" dememse olayin doruk noktasiydi.

ne demisler; "blondes have more fun."
08 Eylül 2004
bakin, bir spineless'la neler yapilabiliyormus megerse!

biraz seftali, migros'tan alinmis bir kalip peynir, arada sirada sinema (tercihen pixar), belki degisik adli yemekler, üc bes güldürmece, televizyon karsisinda mayismak. madem hepsi bu kadardi, neden hala olmuyor?
04 Eylül 2004
sunca yildir gözüme zorla sokulan televole kültürünün en önemli olaylarindan biri olan paparazzi görünce kacmak eylemini basariyla ögrenmisim. hem teoride, hem de pratikte 10 üzerinden 10 veriyorum kendime.
02 Eylül 2004
az önce su siparisini sucunun telesekreterine verdim, hala onun soku altindayim. yazdiklarim anlamsiz olursa simdiden affedin.

annemin garip bir huyu var. normalde sahane yemekler yapmasina ragmen, ikimizin disinda o yemegi tadacak biri oldugu zaman panik üstüne panik yasiyor, sanirsin 18lik genc kiz. "ya kek kabarmazsa!", "fasülye sert mi oldu acaba?", "sekeri fazla mi kacmis?", "kesin yapis yapis olcak bu pilav, suyunu kaldirsa bari" laflari esliginde mutfakta terör estiriyor. ama her seferinde sonuc ayni, mü-kem-mel! annemin bu triplerini lj'e fotograf koyup altina "ay ne cirkinim, hilkat garibesi gibiyim ühühüh" yazip da abaza lj ekürisinin "aaaww, so sweet, honeeey, you're wonderfuuuul!" yorumlarini alip egolarini tatmin eden kizlara benzetiyorum. söyleyeyim de bir daha yapmasin.

son olarak pek kiymetli arkadasim okay k'nin dogumgünü icin ona yazdigim bir dörtlükle sözlerime son veriyorum;

bize göründü cukurcuma yolu,
cünkü bugun duztman dogdu.
aksama bekler sürpizler onu,
hem de pek mis kokulu.
27 Ağustos 2004
ulasilamayan telefonlar, cevap gelmeyen mesajlar, umursanmayan mailler, olunmasi yerde olmamalar. rahatsiz edici etmenlerin cevrede oldugunu bilmek, buna ragmen tek yapabildigimin beklemek olmasi. insan iliskilerindeki paranoyakligimi bilen kisilerin kacinmasi gereken seyleri israrla yapmasi. bunlarin sayesinde yipranmis sinirler, sismis gözler, eskiyen alt tab tuslari, zehir dolan ic organlar.

tecrübeyle gelen korku. cok sey bilmenin ve görmenin verdigi tedirginlik. nefes alamama sorunun yeniden ortaya cikmasi. degismeye calistikca aynida kalmak. iradesizligimin sonuclari.

bugün mutlu kalkmistim. 2oo. blogumu ilhan mansiz'in sevgilisinden ayrilip türkiye'ye geri dönmesiyle futbola olan ilgimin yeniden bir artis icine girecegiyle ilgili yazmayi bile planlamistim yol boyunca. zaten ne oluyorsa mutlu oldugunu zannederken oluyor. insanin en aptal ve basiretsiz oldugu zamanlarmis megerse bunlar. mutsuz ve somurtuk olmali herkes, en azindan arkasindan is dönmez. aptal yerine koyulmaz.
26 Ağustos 2004
10 günlügüne (resmi olarak 8) kelepir müzik dükkani devralmis bulunmaktayim. vatana millete hayirli olsun. entellektüel gelisimime katkisi olacagini hissediyorum bu günlerin, daha simdiden basladi. bu konuda yardimlarini benden esirgemeyenlere tesekkür ederim.

gecen gece olimpiyatlardan ne kadar uzakta kaldigimi düsünürken erkekler cimnastik finalleri cikti karsima. zaten son zamanlarin en sevilen aktivitesi televizyonda abuk subuk seyler oynarken karsisinda uyuyakalmak, mümkünse mavi yastiga sarilarak. neyse efendim, kücüklügümden beri alexei nemov hayrani olmus bir insan olarak mutlu mesud izledim programini, atladi hopladi, seyirci de benim gibi ona hayran. deliler gibi mutlu herkes, alkis kiyamet. derken puanlar aciklandi ve kendisinden beklenmeyecek kadar düsük bir puan aldi nemov abim. abartisiz 15 dakika boyunca salonda islik, alkis ve yuhalama seslerinden baska birsey duyulmaz oldu. olimpiyat komitesi delirdi, hakemler saga sola telefon etmeye basladilar. eurosport spikeri bundan cok mutluydu, hayatinda böyle bir tezahurat görmediginden bahsetti. daha sonra nemov'un puani "seyirci baskisiyla" degistirildi. yine de yeterli olmadi, abim madalyasiz döndü evine.

simdi bunu niye anlattim? salonda toplasan 20 tane rus yoktu ama bütün salon nemov'a yapilan haksizligin karsisindaydi. herkese kendini sevdirmeyi basarabilmis bir adam oldugunu görmek o madalyadan bile degerlidir heralde.

andersen'den masallar serisinin bir digerinde görüsmek üzere.
11 Ağustos 2004
"yeni mesajiniz yok, zaten bundan sonra olacagini beklemeniz de aptallik."

türkiye abdi ipekci'deki rüya takima kitlenmisken, haci baba'daki takimin da hic ondan asagi kalir bir yani yoktu hani. dünyalari satin alan kart olmasaydi, su anda bulasik departmanindan sesleniyor olabilirdim. sari cizgilerin gücü adina!
10 Ağustos 2004
okullar kapandigindan beri kafami tek mesgul eden sey hangi cd'nin nerede oldugu ya da elimizde kalip kalmadigiydi. baktim olacak gibi degil, hemen kafami takacak birsey bulmam gerekti. fazla da zaman almadi bunu basarmam.

bu haftaki takintim insanlarin (ve hatta kendimin) göbekadlari. ne kadar anlamsiz bir bulustur bu cift isim olayi. simdi sen cocuguna yeme icme aylarca düsün, hatta esinle kavga et sahane bir isim koy, sirf ölmesine 10 sene kalmis bir aile büyügü üzülmesin diye onun adini, hatta abartip anneannesinin adini cocuga koy isim diye. sonra bu modasi gecmis naftalin kokan sacma sapan arapca ve uzun adlar basina bela olsun cocugun. arkadaslarinin dalga gecmesini birak, öss formuna adi sigmaz, ögrenci kartinda adi yamuk yumuk yazilir, ögretmenler "ne garip adi var bunun" diyip önce onu ögrenirler koca sinifta. ben sahsen, göbekadim da dahil olmak üzere, bir meksikali'yla yarisabilecek kadar uzun olan 23 harfli isme sahibim, allah nazar degdirmesin. hayir bi de anlamadigim, bu göbek adi sittin sene kullanilmicak, cocuga hic öyle seslenmiceksin, ne demeye basina bela aciyorsun?

ilkokulda adi "ali er" olan bir arkadasim vardi. o kadar cok kiskanirdim ki onu. ad-soyad yazmayi ögrenme gününde ilk o ögrenmisti. kader utansin.
15 Temmuz 2004
gercekten de ilk önce iyiler ölüyormus.
27 Haziran 2004
herhalde bir 20 sene tavla oynamam.
24 Haziran 2004
her gün eve geldigimde "bugün kesin erken yatacagim" diyip de bir bucuktan önce yatak yüzü görememek cok üzüyor beni. lütfen yardim edin!
23 Haziran 2004
rica ediyorum, bana her türlü kötülügü yapin ama lütfen yalan söylemeyin. istiyorsaniz insanlarin önünde alay edin, dolandirin, ne bileyim, cd'lerimi kirin (bakin bu kadar büyük konustum), ama yalan söylemeyin. ögrendigim her gercek, hislerimi daha da biriktiriyor. gercekleri de eninde sonunda verilen aciklarla bir sekilde ögreniyorum. ve evet, ben söylenen yalanlari, atilan kaziklari -ne yazik ki- unutmayan biriyim. kinci bile denmisti bana, evet öyleyim. her ne yaparsa yapsin vazgecemedigim insanlardan bile igrenmeye baslayacagim yakinda.

mor ve ötesi'ne ilk defa hak vermek istedim bugün.
"cin oldun, adam carptin."
18 Haziran 2004
kendi parani kazanmak cok garip bir duygu. cüzdanindaki bütün para bittiginde, ertesi gün utana sikila para istemeyecegini bilmek, bankamatikle ufak bir selamlasmayla isleri yürütebilmek cok eglenceli. hatta senelerce size bakmis olan insanlari aksam yemegine cikarmak, sinemaya götürmek, eve gelirken kücük hediyeler almak (cünkü onlar asla eve elleri bos gelmezler), telefon faturani ödemek ve bunlari yapabilmek icin harcanan paranin tamamen zevk alinan bir isten gelmesi rüya gibi. caz festivali kataloguna bakip, gelen kisilerin hepsini taniyor ve dinlemis olmak, tam da yemegin üstüne icilen türk kahvesi tadi veriyor.

bugün interrail, okul, 89lular, 21 soku, yazin yapilacak aylakliklardan bahsetmisken dün dinledigim emiliana torrini sarkisini yazmasaydim (tamami surda) olmazdi herhalde.

unemployed in summertime
i've only just turned 21, I'll be ok
unemployed in summertime
don't need money 'cause we're young
i'll just stay awake till the morning
with make up all over my face.
11 Haziran 2004
a - aa siz 2 parca almissiniz, buyrun öne gecin. benim yüküm cok.
b - tesekkür ederim.
para ödenir, abiye gülümseyerek bas sallanir tesekkür maiyetinde,
a - benim torban cok olacak, arabaya indirmeme yardim eder misiniz? sonra sizi gideceginiz yere de birakirim hem kemküm...
b - ee, ben arkadasla bulusacaktim da, saolun.

giriskenligin böylesi.
10 Haziran 2004
evde yapacak hic birseyim olmadan oturdugumda deliriyorum ben. okumamam gereken seyleri okuyorum, düsünmemem gereken ne kadar düsünce varsa bir türlü kurtulamiyorum, sacma sapan seylerle ugrasip günümü zehir ediyorum kendime. bir türlü gelemeyen yaz (ki hic bir sikayetim yok bu konuda) sonucu sakir sakir yagmur yagarken bugünü kendimi eglendirme günü olarak seciyorum. artik bungee jumping mi yaparim, yoksa bogazin serin sularinda teknemle mi gezerim, ya da özel jetimle ingiltere'de 5 cayina mi giderim bilinmez, ama evde oturma iskencesinden bir an evvel kurtulmaliyim.
07 Haziran 2004
sunca yil bana katlanan herkese tesekkür ederim.
31 Mayıs 2004
televizyon bagimliligimi anlayamayan ve beni bu yüzden kinayan arkadaslarima sitem ediyorum. angel ve buffy gibi güzellikler varken, pazar aksami nasil baska seyler yapmayi düsünürsünüz, esas ben sizi kiniyorum. az bir süre sonra bu dizilerin tamamen bitecek olmasinin verdiği üzüntü ise katlanilmaz boyutlarda benim icin. neyseki stogumuz var, degil mi genc?

-pardon, sormadan edemedim. parmaklariniza ne oldu?
-michael jackson'a özendim.
19 Mayıs 2004
"message memory almost full."
bana bunu yasatan tüm arkadaslarima ve türksele tesekkür ediyorum, keske her gün 19 mayis olsa da, "tuvalete gidiyorum, awayim" mesajlari atabilsek. hayat cilekli-cikolatali bir telefonla iletisince güzelmis megerse.
17 Mayıs 2004
hazir saclarim da yavas yavas sararmaya baslamisken farkettim ki, ben elinde yazili belgeleri bulunan, tescilli bir aptalmisim. hem de cok eskilere dayanan bir aptallikmis bu, ama ben bir türlü kabul etmek istemiyormusum. "blondes have more fun" cümlesine her ne kadar inanmak istesem de, genel gecer düsünceler aklimi daha cok kurcaliyor.

"beni ilgilendirmezdi ama camilla söz konusuydu; beni kandirmisti. benimle alay etmisti, baska birini seviyordu, ama öyle güzeldi ve ona o denli ihtiyacim vardi ki beni ilgilendirdigine karar verdim."

beni dumur eden kitaplar okumadim demistim ya, yalanmis megerse. tesekkür ediyorum komodinde bes yüz cesit kitap birakan sayin arkadasima.
15 Mayıs 2004
ali k. dün pendor'a gitti.
14 Mayıs 2004
festival kokteyli, sinirsiz doluca, suyunu cikartmak, cagan irmak, "aa kimse gelmemis!", duygu özcelik ukalaliklari, kirmizi surat, domuz-ayi maskeli adamlar, baget ucu, isik hizinda sallanan kollar, maskenin altindan cikan güzellikler, kutu dansi, sahne önü dansi, sinir bozucu motor gürültüsü, "abi bunu kapatamiyorlar galiba ya", kirmizi corap, siyah beyaz mtv, "kim sordu be bu soruyu?", yazlikci abi, karanlik oda uykusu, kapi önü sigaralari, 6.5 milyona taksim, alkolizm, üstüste lali puna, "ay herkes burdaymis", camdan yansimali fourtet, yatak alti et parcalari, üc günlük kiyafet sorunsali, bezgin insanlar, mekandaki anten fazlaligi, aptallari dövme istegi, elektrik kesintisi, kucakta video-art, tüm dünyanin almanca konusmasini istemek, "iyiki dogdun fatmanur", turistleri taciz ederken hapse atilan kizlar, dizden alti hissedilmeyen ayaklar.

- yüzün cok tanidik geliyor.
+ mona lisa benim!
08 Mayıs 2004
her gün nisantasi, onlarca bilinmeyen müzik, bir o kadar yeni insan, gitgide büyüyen elektronik müzik sevgisi, acilislar, senlikler, "meraba, flyer var koyabilir miyiz?"lerle geçen bir hafta. hatta digerlerinin habercisi. groovy!

basatap'ın elle tutulur gözle görülür hali piyasaya cikmıs olmali. elime aldigimda yillar önce kaybettigim kardesimi bulmus kadar sevindim, icim pirpir etti. "biz sizin flyerlarla taninmaya calistiginiz dönemlerinizi biliriz be" demek istedim kiza, gönlüm el vermedi. sevin bu dergiyi, cok sevin.
04 Mayıs 2004
pazartesi sabahi 8.30'da ataköy'de ikamet eden bütün 65 yas ve üstü taksim otobüsüne binip nereye gitmeye calisiyor, biri bana aciklasin lütfen. zaten otobüslerde yer bulmakta sorunlu bir kisiyim ben. hep alakasiz yerlerde dururum ve bana en uzak koltuklar bosalir. ya yolculugun en basinda otururum, ya da inene kadar ayakta kalirim. bir de birbirini kollayip, "aman beyfendi siz oturun", "aa olur mu hanfemdi beraber oturalim" cümleleri esliginde genclere kötü bakislar atan insanlar olunca otobüs yolculugu kabusa dönüyor. yasasin formula 1 dolmuslari!

29 Nisan 2004
bahar geldi diye sevinirken hevesim kursagimda kaldi. günese alerjisi olan biri olarak sicak havalarin gelmesini istemem de ayri bir saskinlik olsa gerek. bir de blogger'a küskünlügüm gecti, megerse beni de "kanka"dan sayiyormus, canim.

kendisinden "37" diye bahsetmeyi sevdigimiz bir evin sakinlerinin bünyeme soktugu download cilginligi sayesinde hayatimda dinlemeyecegim bir sürü albüme kavustum. "odami, cok afedersiniz, bok götürse dahi bilgisayarim düzenli olmalidir." prensibinden yola cikarak yüzlerce mp3'ü nasil etsem de düzenlesem diye düsünürken, teknolojinin lütfu olan pek sevgili tag&rename hayatimi kurtardi. 180 adet (ve hala artiyor bu sayi, yeter!) albümü iki gün boyunca idtag'inden tut klasör adina düzenlemek oldukca yorucuymus megerse. kütüphanecilik ve arsivcilik bölümleri bu yüzden varmis demek ki üniversitelerde, ögrenmis oldum.

simdi tek düsündügüm, acaba her albümü düzenlemeden önce ellerimi yikasam, günde kac buffy izlemis kadar olurum?
25 Nisan 2004
"and if you don't believe i think you should
you make me so proud,
still you love to think you have always been this way,
but you're all wrong!

well I'd love to think you will someday feel the same..."
23 Nisan 2004
blogger cok üzdün beni, konusmuyorum artik seninle.
hem de su 23 nisan gününde yapilacak is miydi bu ha sorarim sana?
05 Nisan 2004
"don't you know that all my heroes died."
01 Nisan 2004
mevlevi gününüz kutlu olsuoaeaoopp...
31 Mart 2004
dolmusta bulunan 9 kisi icinde birbirini taniyan (tek) ikili olup, sürekli konusup eglenmek ne kadar güzelse, yol boyunca iki kisinin kikirdasip dirdir etmesi bir o kadar sikici ve sinir bozucu olabiliyormus. demek ki davranis reaksiyonumuz dengede degilmis, basina iki eklememiz lazimmis.

aah, büyüdüm de kimyayla alakadar espriler yapiyorum aklimca.
30 Mart 2004
agaclar cicek acar, kuslar ötüsür, saatler ileri alinir, parmaklar boyanir da spineless kapali mi durur? ne münasebet, tam da balkanlardan gelen soguk hava dalgasiyla beraber tekrar hizmete girmis durumdayiz. "o kadar süre kapali kaldin, yapa yapa bunu mu yaptin?" sorusunu soranlara su siteyi öneriyorum. adettendir, bu yazimizi da bir quote ile bitirelim sahibine el sallayaraktan;

"ben saclarimi sallayamiyorum ya, ne bicim metalciyim!"
12 Ocak 2004
o kadar ugrastiktan sonra save bile etmeden herseyi kapatmak cok harika. tanimadigim insanlarin linklerini de veriyorum evet, dedigim gibi "baktigim siteler". favoritelerden bulup acmaya üseniyorum. size ne kardesim?

file.new.untitled.
09 Ocak 2004
arkadasim dedigim insanlarin tavirlari yoruyor beni. ugrasmak istemiyorum hic biriyle. nefretimi kazanmak cok kolay, güvenimi kazanmak zor. kolay yolu secenler nedense cogaliyor. hic bir yere ait hissetmedigimi söylerken cok hakliydim. hissedemiyorum. sadece su odaya aitim.

there is a cruel world out there.
08 Ocak 2004
kanatlar sagolsun bugun arsivlerde gezerken neler okudum. gözümün önünden neler gecti. ne cok sey degismis ve de ne cok sey ayni kalmis. acaba birseyler ögrenmeyi becerebildim mi bu sürec icinde, cok merak ediyorum. son olarak 14.12.02'den alinti;

""...zevk aldığı yegane şeylerin beklenmeyen şeyler olduğunu iyice öğrenmişti; bu yüzden hiçbir şeyi dört gözle beklememek için sürekli bir mücadele halindeydi."

so expect the unexpected.
"
iki gündür gözüm telefonda, bursa'dan cikacak hayirli bir haberi bekliyordum. megerse onlar beni bir kirik tele tercih etmisler, teessüflerimi iletiyorum kendilerine. yakin bir zaman sonra "o gördügünüz renkli yerler eskiden hep yesillikti." bile diyebilecegiz, yasasin.

herkese ayni muameleyi yapan, sevgisini ayni yollarla dile getiren insanlari görüp kendilerine acil sifa diledikten sonra karsima cikan bir kisim insan daha cok sasirtti beni. en hardcore desinatörler bile insanlarin kusurlarini kapatip güzelliklerini ön plana almaya calisirken, yaptigi islere "vay be" dedigimiz kisilerin kusurlari gözümüze sokmaya calismasi garip hissettiriyor. acilen yardim almalarini öneriyorum kendilerine en yakin yetkili merciiye basvurup.

yardim almasi gereken bi baska kisi de bu adam. son 4 blogunda yemekten bahsediyor olmasi, gecenin bir vakti babylon önünde bayilmasiyla birlesip gözümü korkuttu. aman diyorum.

son olarak, acaba harbiye orduevindeki askere gidip "ne kadar cok matt bellamy'e benziyorsun farkinda misin?" desem bana ne tepki verir cok merak ediyorum. hepinize airwick'li günler dilerim.
04 Ocak 2004
furya furya gelen filmlerden bir digerini de gördükten sonra diyecegim sudur ki, benim her zaman bir top5 listem vardi. tek farki, reverse bir sekilde olmasiydi. film sayesinde "top-5 villain" listemi olusturmayi becerdim. simdi tek eksigim elma ve vj bülent. sanirim biraz da bos bakma becerisi.

bir de eklemek istedigim rüya mevzusu var, milli piyango'yla alakali olanindan sonra gecen gün de büyükce bir sinifta koca koca adamlara html-css dersi verdigimi gördüm. hayirlara vesile olmasini diliyorum.
01 Ocak 2004
eger su "yeni yila nasil girdiysen bütün seneni de öyle gecirirsin." hurafesine inanacak olursak beni oldukca kararsiz bir yil bekleyecek gibi görünüyor. özellikle de sonunda saskinlik, sevinc ve cocukluk yapabilecegim sanirim. evet lütfen oo.o1'deki gibi gecsin bütün senem.

2 dakika 27 saniye boyunca durmadan gülebilmeyi de özlemisim.