29 Ekim 2003
"give me lessons on how to breathe cause i think i've forgotten."

escape'e basinca bütün sorun bitiyormus, neden daha önce düsünemedim ki? son zamanlarda baslayan bir hastaligim var (gerci hep vardi), okudugum seyleri yamultmak gibi. bir kac örnek verip su güzel ortami senlendirmek istiyorum. misal gecen gün okulda ödev yaparken (aa neler diyorum, okul, ödev, ben) "asagida örnek olarak verilmis harfleri ilgili satirlara aynen yaziniz." aciklamasini "asagida örnek olarak verilmis harfleri ilgiyle sabirla aynen yaziniz." seklinde okuyup kendimden gectim. dün de sanirim sözlükte gördügüm "tupac resurrection" basligini "tupac restoran" olarak okuma basarisini gösterdim. proud of myself.

kasim ayinin bereketlerini beklemekten baska yapacak isim kalmadi su siralar. vizeler olsun, dogumgünleri olsun, yildönümleri olsun bünyemi cok zorlayacak gibi görünse de whatever, i love being busy. bi de bugün bi site gördüm, akabinde güldüm, bi bizim manyaklar degilmis arabalarin orasina burasina beni yika yazanlar. o halde buyrun; wash me

japon filmleri listemi de suraya yazayim da mesaj vereyim kitleye, "if you wanna go, you know my number, give me a call" diim. ayrica nasil da popüler kültür sahibiyim, anca bilinen filmlere gidiyorum. hic deneysel ve sanatsal degilim, zaten fotograf cekmekten de anlamiyorum. cok igrencim.

1 kasim cumartesi 22.00 the ring
2 kasim pazar 22.00 dark water
4 kasim sali 14.00 the ring II
21.30 hush!

hazir kendime not moduna girmisken, her cuma hücumkedi var efendim kemanci'da, gitar'in salak ortamina dayanmami saglamayacaklari icin gidip kendileri öpmek istiyorum yakin bir zamanda. bu arada, ne cok insani öpmek istiyorum degil mi? emre aköz gibi yazdim bugün, hayirlara vesile olmasini diliyorum allahtan. hah bir de cumhuriyet bayraminiz ve akabinde 48563785 km uzunlugundaki bayraginiz kutlu mutlu olsun.

"nasil yagni, 100 metrede bir ay yildiz mi koycaklar o zaman?"
26 Ekim 2003
cok büyük ikilemler yasiyorum. birden bire yapmam gereken seyi bulmus gibi hissediyorum ama daha bir saat bile gecmeden sectigim sikkin hatali oldugunu düsünmeye basliyorum. aslinda siklarima söyle bir baktigimda "iki ucu boklu degnek" taniminin cuk diye oturdugunu görmekteyim. yine de secmek zorundayim er ya da gec. bir gün kararsizligi yenecek kadar büyüyecegim.

elektro manyetik patlamadan kacarken elektronik bir patlamaya maruz kalmis olmam da hayret verici. aylardir beklenen birseyin, hic de beklenmeyen bir anda hayatima giris yapmasi en önemli mottolarimdan birine olan güvenimi daha da arttirdi. on my own olup da insanlara mecbur olmamak kavrami da cok harikaymis. mecburiyet kalkinca aradaki bagin nedeni daha iyi anlasilir oluyormus. yine de kirik kasikla dondurma yenmiyor be canim.

sniff t-shirts, not glue.
24 Ekim 2003
icq'dan insan silmenin dayanilmaz hafifligi.

look ma, i made 2 posts!
hayatimda herseyi copy/paste ile yazmayi ögreten biri oldugu icin cok mutluyum. farkettim ki, onun gibi kullanmaya baslamisim artik bilgisayarimi. noktadan sonra bosluk birakmayan, her cümleden sonra üc nokta koyan, linklerini yeni pencerelerde actirmayan insanlardan hoslanmiyorum. günde onyüzbinmilyon kere update etmek istesem de, "haftada bir cakarim saglam bi update" sözü geliyor aklima. yine de blogger'a uzanan eller kirilsin. günlerdir deli gibi aradigim bir sey vardi, onu buldum, huzurluyum. gerci bulduktan sonra tekrar bir sarsti beni, olsun, alisilir. alismis kudurmustan beterdir.

yesil-kirmizi cizgileriyle kendimi izmir'de hissetmemi saglamis olan mekana tesekkürlerimi sunmak istiyorum her ne kadar tuvaletini tikamis olsam da. kirmizi tuborg+vodka makes you sick, don't you forget that. yine de "if the kids are united, they will never be divided!" ha bir de yagmur, hands, talking nonsense, zig-zags and then, r.h.i.m.a. first rule of last night, you do not talk about last night. 2001 ve 2002 senelerinden bahsederlerken dün, hüzün oldum. bronx'ta ezilirken dinlenen h.k. kemanci'da aptal parti. iki resim arasindaki 7 farki bulun.

3 birimle 30 birimlik aktiviteler bütününü dolduracagim bugün, azimliyim. don't send messages, only receive them. open your eyes. know-it-all. body pressure. cuddle. tickle. hold me, thrill me, kiss me, kill me. any questions?

"never allow someone to be your priority, while allowing yourself to be their option."
22 Ekim 2003
farkettim ki, sadece sesini duymus ya da yazdiklarini okumus oldugum kisilerin görünüslerini tahmin etmekte cok basarisizim. ya hayal gücüm cok fazla, ya da insanlar bi garip.
21 Ekim 2003
all i really wanted was some of your time
instead you told me lies
when someone else was on your mind
what you do to me
look what you did to me

i thought that you were someone who would do me right
until you play with my emotions and you made me cry
what you do to me
can't take what you did to me


ne güzel sarki, di mi güntekin?
19 Ekim 2003
insanin alt dudagi iki seyden titreyebiliyor. ben bugün ikisini de gördüm, hem de ayni anda. cok büyük bir basari. titreme biraz daha sürseydi belki de hep yapmaya calistigim ama beceremedigim seyi gerceklestirebilirdim. bir de bir pirpir sesi vardi, büyük bir explosion bekledim tam da o anda, her zaman icin fazla kuran beynim sagolsun. olsaydi sahane bir sahne olurdu (tabii disardan izleyebilseydim), icimdekilerle beraber disarda birseyleri patlatmis olduguma inanirdim muhtemelen. kizginlikla bir araba lastigini patlatmisligim da var hani. (olmasa bile öyle oldugunu düsünmek güzel)

sosyallesmenin getirdigi seylerden birisi de cumartesi günleri evde oturmanin verdigi saskinlik oluyor. cocuktan daha sosyal bir anne garipsense bile, anlattigi seyler sayesinde hayatla olan bag gücleniyor, "tam benlik" olan yerleri bilen bir kisinin olmasi dünyada yalniz olmadigimi hissettiriyor bana. halbuki ben böyle insanlardan bir kac tane daha oldugunu zannediyordum.

eve gelirken calan telefonun neden ayni sicakligi yaratmadigini anlayamiyorum bir türlü. kimseyi basindan savmayan bir insan olarak, neden böyle davrandigima bir anlam getirmeye calisiyorum, hem de bu kadar iyi bir insana ama cevap cikmiyor bir türlü. bir arkadasimin da dedigi gibi kimsenin yapismasina izin vermemek gerekiyor. hatta "kimseyi beklemiyor" olmak lazim demistik zaten degil mi aylar evvel? sagli sollu arkalara ilerleyelim beyler. fast-food ask dediler bir de simdi, gülsem mi aglasam mi sasirdim ben artik.

beklememek cidden gerekiyor, xpect'le baslayan mail geliyor aklima boyle zamanlarda hep. hakkinda garip seyler düsünmeye basladigim kisinin geronimo türkcesiyle de olsa bir kac kelam etmesi sevindirdi beni. her ne kadar football is life olsa da, arada lafi bölebiliyor olmak da eglenceli. ayrica yakismamak, güzel olmak, baskasi küfretse kabul olmak. sayanora.

ne zamandir sirf kendim icin yazmadigimi farkettigim icin sansli hissediyorum kendimi. en azindan bunu anlayabilecek kapasiteye gelmisim su an itibariyle. titremenin de degisik durumlardan olustugunu da anlamistim aslinda bugün, onu es gecmis bulundum tüh. ayrica aynaya bakmak sadece tek bir zamanda isime yariyor, o yuzden cep aynami cok seviyorum.

preview your life.
18 Ekim 2003
she is lost.
12 Ekim 2003
bütün gün hicbir sey yemeden duran insanlarin midesine ilk giren seyin alkol olmasi yasaklanmali. bir de dolmusta giderken yaninizdaki abinin kucaginiza yatmamasi icin neler yapilmasi gerektigine dair el kitaplari satilmali sagda solda. ayrica bi haftada üc kilo vermek pek garipmis, her iste bir hayir vardir diyen büyüklere kulak vermek gerekiyormus cogu zaman.

ümit ediyorum ki bugün -en sevdigim seylerden biri olan- yeni serilmis yatak örtüleri ve carsaflarinin icine ilk giren kisi ben olacagim, mis gibi kokuyu icime cekip uyuyacagim. nitekim uzun zamandir basaramiyordum bunu. kader utansin.
10 Ekim 2003
bugün evden ugurlanan kisinin akibetinin ne olacagini bilmedigimden bahsetmistim ya, ne güzel demisim. hersey ne cabuk degisiyor. 3 gün önce sevgi partikülü olan insanlar, simdi sizden orospu diye bahsedebiliyor. cok normalmiscesine bir de gelip bunu yüzünüze söyleyebiliyor. yalanciligin kötü birsey oldugunu söyledim hep, megerse nankörlük daha kötüymüs. bir insan size bütün hayatini vermisken, yapabilecegi tüm özverilerde bulunmusken, tam da kafasi rahatlayip, hayati normale girmeye baslamisken onu tekrardan diplere yollamak ve bunda hic tereddüt etmemek hayvanlik degildir de nedir?

annemin de dedigi gibi, "bu kadar üzüldügüne degmez be kizim, kendi kaybeder."
07 Ekim 2003
en sevdigim aya sadece 24 gün kaldi. havanin da hala kivama girmemis oldugunu düsünürsek, kasim ayindan beklentilerim oldukca artiyor. birdenbire cevremin degismesini de göz önünde bulundurursak, heyecanliyim. bugün evden ugurlanan kisinin yarinki akibetinin ne olacagi bile bilinmezken bu kadar heyecanli olmak dogru mu bilmiyorum. kar yagsa da icim donsa keske.
02 Ekim 2003
her ne kadar sonlarinda arkadaslik, dostluk, laylay mesajini gozumuze sokmus olsalar da, american pie:the wedding'i izlerken sonunda gözümden bir damla yas süzüldü desem abartmis mi olurum? jason biggs, ne harika bir adam oldun sen ya.
01 Ekim 2003
simdi sözde ben yagmursever bi insanim ama bu hava durumu sayesinde delirmek üzere oldugum gercegini pek de degistirmiyor sanirim. saglam bir küfür sallayasim, kafami camdan cikartip "aaaaaaaaaaa" (a'lar istege göre uzatilabilir) diye bagirasim veyahut birine patada kütede dalasim var.

en iyisi yatip uyuyayim ben, degil mi?