bilgisayar ve internet kavramlari gün gectikce anlamini yitiriyor benim icin. daha cok sikinti vermekten baska bir ise yaramadiklarini farkettim. halbuki isler yoluna girince internete girmek istemiyordu canimiz, öyle demistik bir sene önce. belki de ben farkina varmadan isler yoluna girmistir, kim bilir?
yine de gecenin 11'inde dürüm yemeye gitmek daha eglenceli.
kokusuna bile katlanamadigim bir ortam olan hastane kurumunda, onca saat gikimi cikarmadan durdugum icin özel tesekkür plaketi bekliyorum bugün yetkili merciilerden. ben daha filmlerde yapilan ignelere bakamazken dakikada 3 igne vurabilen hemsireleri de alinlarindan öpmek boynumun borcudur.
"acilin, ben ailedenim."
"acilin, ben ailedenim."
~
00:27
üzerinde sunpride yazan ancak her seferinde "sunipeyk" olarak okudugum sisemden bir yudum, akabinde derin bir nefes alarak basliyorum bu sefer. kulaklarimda hala uguldama, bacaklarimda titreme, aklimda söylenen sözler.
öncelikle kampanyami karsiliksiz birakmayip, hemen söyledigim gün bir wazzup haberi sallayan evan abiye sevgilerimi sunuyorum, bize de bekleriz. sunipeyk demisken, zipistanbul'un ortalarda dolanmakta olan sayisindaki internet kösesinde kendilerine rastlamak ve kaffeehaus'da insanlari sinir etmek de herkesin yapabilecegi birsey degildir.
herkesin yapip benim yapamadigim bir seyse, coen biraderlerin filmleri hakkinda güzel fikirlere sahip olmak sanirim. okudugum cogu elestiride yerlere göklere sigdirilamamis, zeki dialoglar ve sahane bir üslupla yazildigi söylenen senaryoyu pek göremedim ben -yine-dayanilmaz zulum filminde. film boyunca tek yaptigimiz tepeden sarkan mikrofonlara sasirmak ve ketriinzetaconz bu sahnede ne giyecek diye düsünmekti. filmden sonra diyebileceklerimse "eeeh iste"yle sinirli.
cumartesi gecesinden bir alintiyla bitirmek istiyorum bugünkü zirvami, her ne kadar 3. kisilere birsey ifade etmeyecek olsa da (gerci artik bunlar moda);
"-nobody loves noone."
"-so fucking what?"
öncelikle kampanyami karsiliksiz birakmayip, hemen söyledigim gün bir wazzup haberi sallayan evan abiye sevgilerimi sunuyorum, bize de bekleriz. sunipeyk demisken, zipistanbul'un ortalarda dolanmakta olan sayisindaki internet kösesinde kendilerine rastlamak ve kaffeehaus'da insanlari sinir etmek de herkesin yapabilecegi birsey degildir.
herkesin yapip benim yapamadigim bir seyse, coen biraderlerin filmleri hakkinda güzel fikirlere sahip olmak sanirim. okudugum cogu elestiride yerlere göklere sigdirilamamis, zeki dialoglar ve sahane bir üslupla yazildigi söylenen senaryoyu pek göremedim ben -yine-dayanilmaz zulum filminde. film boyunca tek yaptigimiz tepeden sarkan mikrofonlara sasirmak ve ketriinzetaconz bu sahnede ne giyecek diye düsünmekti. filmden sonra diyebileceklerimse "eeeh iste"yle sinirli.
cumartesi gecesinden bir alintiyla bitirmek istiyorum bugünkü zirvami, her ne kadar 3. kisilere birsey ifade etmeyecek olsa da (gerci artik bunlar moda);
"-nobody loves noone."
"-so fucking what?"
ataköy'ün sapigi secilmek pahasina da olsa camima yilbasi süsü yaptim. adresi vermistik daha önce, görmek isteyenler kapinin önünde durup izleyebilir. simdi de oturdum onun isigini seyrediyorum. yaniyor, sönüyor, yaniyor sönüyor, aha yine yaniyor. pimapen süslemeciligi sanatina yeni bir cigir actigimi düsünüyorum.
kar ne garip sey yahu, sicak iklim insani olan sahsima bütün sogukluguna ragmen ilginc bir sicaklik hissi veriyor. seviyorum.
kar ne garip sey yahu, sicak iklim insani olan sahsima bütün sogukluguna ragmen ilginc bir sicaklik hissi veriyor. seviyorum.
sabah sabah seda sayan, sabah yildizlari, biz evleniyoruz, esra ceyhan'la a'dan z'ye, sansa dansa, serdar ortac'la hep beraber derken gün bitiveriyor vallahi ne oldugunu anlamadan. bir yandan örgü örüp, bir yandan yeni cikmis dantel modellerine bakmak gibi zor isler de hallediliyor bu arada.
tek eksigim "biri bizi gözetliyor".
tek eksigim "biri bizi gözetliyor".
kücükcekmece belediye binasi, incirli shell, pertevniyal lisesi, dolapdere ayrimi ve yedikule zindanlarini "of daha burda miyiz?" dedirttigi icin sevmedigime karar verdim bugün.
eve dönerken sigara almak icin cebime koydugum parayla anneme cicek aldim. kadincagiz bütün gün temizlik yapmakla ugrasmis, görünce cok sevindi. su anda hic sigaram yok, aksam bu durum beni sinir edecek belki ama benim icin kimsenin katlanmayacagi bir zahmete -hem de her sabah- katlanan biri icin bunu yapabilirim.
playnice vol.5'ta karegen reklami varmis, "%100 online" diye bugün farkettim. ironik olmus sanki biraz.
her postumda sonu "sanirim"la biten bir cümle olmassa rahat edemiyorum "sanirim".
eve dönerken sigara almak icin cebime koydugum parayla anneme cicek aldim. kadincagiz bütün gün temizlik yapmakla ugrasmis, görünce cok sevindi. su anda hic sigaram yok, aksam bu durum beni sinir edecek belki ama benim icin kimsenin katlanmayacagi bir zahmete -hem de her sabah- katlanan biri icin bunu yapabilirim.
playnice vol.5'ta karegen reklami varmis, "%100 online" diye bugün farkettim. ironik olmus sanki biraz.
her postumda sonu "sanirim"la biten bir cümle olmassa rahat edemiyorum "sanirim".
sayin sibel can'in basima bela sarkisinin basima daha da bela olan dizisi oynamaya basladi az önce. "sayin berivan hanim" diye birileri sesleniyor televizyondan, ürküyorum. rtük'ü arayip dizinin ruh sagligimi bozdugunu ve kaldirilmasini istedigimi belirtecegim.
bir de surdaki seylerin hepsini, ya da bunu istedigimi belirtmek istiyorum hazir yilbasi da gelmek üzereyken. burada da evin adresi var, gelip kapiya birakirsiniz bir zahmet.
bir de surdaki seylerin hepsini, ya da bunu istedigimi belirtmek istiyorum hazir yilbasi da gelmek üzereyken. burada da evin adresi var, gelip kapiya birakirsiniz bir zahmet.
~
02:07
uzun zamandir saate bakmadan, sikilmadan, laf sokma amaci güdmeden, lafimi esirgemeyip icimi tamamen döktügüm, kendimi iyi ifade ettigimi, anlasildigimi ve anladigimi düsündügüm bir konusma yapmamistim. bugün yaptim ve cok iyi oldu. ayrica yine uzun zamandir sonu 180 derece dönüsle biten bir film de seyretmemistim, bugün cok kârli gecti sanirim.
simdi izninizle gidip bir damacana su icmek istiyorum.
simdi izninizle gidip bir damacana su icmek istiyorum.
bugün spike, freddy krueger, ihsan derman ve rockstar vardi. bir geceye bu kadar celebrity klonu yeter sanirim.
eskiden cekirdek-findik-fistik tüketimi yapamazdim bilgisayar basinda. artik o kadar cok vaktim var ki bunlari yapmaya, kendim bile sasiyorum. gerci bu sefer de istahim kesildi, sadece su icerek yasayabilecegimi düsünmeye basladim. ictigim sularin da büyük bir basariyla ve hizla bünyemden atilmasi sonucu sanirim pek de birsey almiyormusum yasamak icin. zaten enerjiye gerek yok bugünlerde, yasama enerjisi denen sey arada bir sarj istiyor. bu genelde battaniye altinda, hirpani görünerek, süklüm püklüm yasayarak, bol bol televizyon izleyip uyurken olabiliyor ancak. söküp atmak istedigim kocaman birsey var aslinda ama duvarlara zarar geleceginden korkuyorum. anneye farkettirmeden hic birsey yapilamiyormus bu arada, annelik önsezisi diye birsey gercekten de varmis. kendime kizsam da, stacie orrico isimli kaslari gözünden 10 km uzakta olan bir kizcagizin stuck isimli bir sarkisi var, melodisi cok pop, sözleri de cok arabesk olsa de "seviyorum iste var mi diyecegin?"
ek olarak, 5 kasimda söyledigim laf yalanmis, son bir ay bana bunu gösterdi. her aralikta baska bir kokuya gitme ritüeli diyelim, gecsin.
ek olarak, 5 kasimda söyledigim laf yalanmis, son bir ay bana bunu gösterdi. her aralikta baska bir kokuya gitme ritüeli diyelim, gecsin.
gecenin bir saatinde parlak ekranlar karsisina oturan insanlar ne yaparlar? ya kendilerini kasip "parmakli kuul abi" modunda otururlar, ya "koca gözümle biktim herkesten" triplerine girerler, ya da "kabak cicegi gibi actim" diyip geyigin dibine vururlar. övünerek söylüyorum ki, biz kabak olduk, cicek olduk, cok eglendik.
> >
kameralara bakip pis pis siritiyoruz ve iste böyle de afise ediyorum insanlari, terbiyesiz biriyim.
> >
kameralara bakip pis pis siritiyoruz ve iste böyle de afise ediyorum insanlari, terbiyesiz biriyim.
kitap okurken garip bir halet-i ruhiye icine girdigimi farkettim. bir sayfa daha okuyayim, aman bu bölüm de bitsin, ay dur öbür bölümün ilk paragrafi derken saatlerce kendimi kaptirip kitap okuyormusum meger de farkinda degilmisim bugüne kadar. buna ragmen okunmayi bekleyen onlarca kitaba, yeni sayisi ciktigi icin bitirilmeden kenara atilmis dergiye ve kollarimi agrittigindan yarisinda biraktigim gazetelere sahip bir insanim.
sular icinde ip tepelerinde sallanan prensime ve onu ordan cikarmayan kisilere de selam olsun.
sular icinde ip tepelerinde sallanan prensime ve onu ordan cikarmayan kisilere de selam olsun.
gecen sene bu zamanlar, bayramin ilk günü aile büyügü ziyareti sirasinda bir haber almistim. o zaman aralik ayindaydik. sonucunda kötü günler yasamistim. dün o eve gittigimde, haberi aldigim koltuga oturamadim. dönüste yemek amaciyla gittigimiz mekana da ne zaman girsem icim kötü oluyor hala. hatta orayi görmem bile yeterli oluyor flashbackler icin. az önce, monitöre bakarken bunlar geldi aklima. bayram yaramiyor sanirim bana. yine ayni sey olacak diye korku icindeyken, birden bire olusan olaylar icimi burktu. 29 kasim zaten yeterince kötü bir günün yil dönümüyken, insanlar biraz daha anlayisli olsalar keske.
"kadınların hafıza sistemi append mantığıyla, erkeklerinki ise replace mantığıyla çalışır. zaten tüm sorun da bu yüzden çıkar."
"kadınların hafıza sistemi append mantığıyla, erkeklerinki ise replace mantığıyla çalışır. zaten tüm sorun da bu yüzden çıkar."
bayram, kandil ya da dogumgünlerinde atilan siirsel mesajlara hastayim. bu akimi ilk kim baslattiysa gözlerinden öpüyorum, cok yasasin. viraklayan telefonuma baktigimda "bir insanin düsleri olmali sonsuzluk gibi, özlemleri olmali bayramlar gibi ve bunlari paylasacak yakinlari olmali sizler gibi. iyi bayramlar!" seklinde mesajlari gördügümde günüme eglence katan tüm insanlara ve iclerindeki sairlere tesekkürü borc bilirim.
bir de bizim bir poor misguided fool var, halk arasinda yumusak g'si söylenmeden telaffuz edilen bir ada sahip kendisi. ortak bir "tanidigimiz" sayesinde gülmekten harap düsüyoruz hep. allah düsürmesin. merak ediyorum, sevilmedigini bu kadar belli etmemize ragmen bazi insanlar neden yakinlik kurmaya calisirlar hala bos bir cabayla? manyak bol.
bir de bizim bir poor misguided fool var, halk arasinda yumusak g'si söylenmeden telaffuz edilen bir ada sahip kendisi. ortak bir "tanidigimiz" sayesinde gülmekten harap düsüyoruz hep. allah düsürmesin. merak ediyorum, sevilmedigini bu kadar belli etmemize ragmen bazi insanlar neden yakinlik kurmaya calisirlar hala bos bir cabayla? manyak bol.
hayirlisiyla bir ilk günü daha geride biraktik. toplam bayram ziyareti süremiz 3 saat, yolda gecirdigimiz süre ise 4,5 saate tekabül etmekte. hasilat derseniz, trende satilan pilli bir radyo ve bir kac kagit parcasi. gerci annemin yine bayramin aslan parcasi olup beni hediyeye bogmasini hasilata katmiyorum, o tamamen duygusal bisey. yolda gördügüm onlarca ambulans, her sakalli biyiklidan süphelenme, durdurulan minibüslere atilan korkulu bakislar, uzun binalarin gölgesi, calmayan telefon.
nerde o eski bayramlar?
ps: dogumgününde hep babasinin kutlandigi bir cocuga sahip olmak zor ismis.
nerde o eski bayramlar?
ps: dogumgününde hep babasinin kutlandigi bir cocuga sahip olmak zor ismis.
blogger'in kösesindeki blogs of note'a bakiyordum ki, ordaki sitelerden birinden firlayan bir iq testini yapmaya karar verdim. hatta daha bir kac gün önce annemle konusurken iq testi yapmaktan sonucunun 70-80 arasi cikmasi ihtimali de oldugu icin korktugumu söylemistim. böyle birden firlayinca allah'in hikmetidir dedim oturdum cözdüm.
sonucu hesaplama süresi cok uzun sürdü bi kere. kendimi tam forrest gump'la eslestirmeye hazirlanmisken amcalar bana "precision processor" oldugumu söylediler. (gerci ben bunu anlamayip moonstar'la cevirdim, bunu bilseler dumbass derlerdi heralde.) sonuc olarak; özellikle icinde matematik ve mantik iceren sorunlara kolay cözümler buldugumu, becerikli ve de ayaklari üstünde durabilen birisi oldugumu anlamislar verdigim cevaplardan. daha fazlasini ögrenmek ve 15 sayfalik dökümanimi almak icinse $14.99 talep ettiler benden. heralde 90+ yapan herkes burayi pas gecmistir.
testi yaparken nedense aklimda hep ferhan sensoy vardi.
sonucu hesaplama süresi cok uzun sürdü bi kere. kendimi tam forrest gump'la eslestirmeye hazirlanmisken amcalar bana "precision processor" oldugumu söylediler. (gerci ben bunu anlamayip moonstar'la cevirdim, bunu bilseler dumbass derlerdi heralde.) sonuc olarak; özellikle icinde matematik ve mantik iceren sorunlara kolay cözümler buldugumu, becerikli ve de ayaklari üstünde durabilen birisi oldugumu anlamislar verdigim cevaplardan. daha fazlasini ögrenmek ve 15 sayfalik dökümanimi almak icinse $14.99 talep ettiler benden. heralde 90+ yapan herkes burayi pas gecmistir.
testi yaparken nedense aklimda hep ferhan sensoy vardi.
bu coca-cola kapagi toplayip 12 kisilik set yapma manyakligi bir tek bende mi var yoksa herkes benim gibi mi cok merak ediyorum. tabi kapaklari 5'in katlari yapmaya calisirken sürekli beles kola kazanip üzülmem de ayri bir blog mevzusu.
sonbahar nedeniyle karartmaya niyetliydim ama sonra baktikca icimin acilmasi daha cekici geldiginden pembe kalmasina karar vermistim spineless'in. sonra ardarda gelen bilimum olay sayesinde acilcak bir icim olmadigini farkettim ve iste "lucy the black" versiyonlu spineless karsimda. bugün kadir gecesiymis, edilen bütün dualar kabul olur, günahlar affedilirmis. peki simdi o adamlarin da affedilmesi gerekmez mi kurallar cercevesinde?
science is god.
science is god.
bugün hep beklemekle gecti;
bos dolmus, simit evi'nde kitap, hsbc'de müsteri hizmetlisi, akbil kuyrugu, meydanda telefon, melekler kahvesi'nde cay, durakta otobüs, evde de ezan bekledim.
bütün bunlar yetmezmis gibi simdi bir de iletildi raporu bekliyorum.
bos dolmus, simit evi'nde kitap, hsbc'de müsteri hizmetlisi, akbil kuyrugu, meydanda telefon, melekler kahvesi'nde cay, durakta otobüs, evde de ezan bekledim.
bütün bunlar yetmezmis gibi simdi bir de iletildi raporu bekliyorum.
en son bu kadar basim agridiginda ve döndügünde lise3'te biyoloji dersindeydim, cok iyi hatirliyorum. dersin ortasinda kafami siraya vurmak suretiyle bayilmis, biyoloji hocasiyla müdür yardimcisina korku salmistim. simdi korku salabilecegim birinin olmamasi cok aci.
en son birine bu kadar güvendigimde, aklimin almadigi isler yapmisti, hic bir sekilde unutamiyorum. insanlara süpheyle yaklasip, ardarda sürüyle soru sorup acik arama özelligini o kazandirmisti bana. kendisini görmeyeli yillar olmus olsa da ve hatta onu nefretle ansam da, bu ögretisi icin tesekkür etmem lazim ona.
bir sürü zamanimi harcayip birseyler yaptigim kisi güvenimi sarsacak seyler yapmiyordur, yapmayi düsünmüyordur umarim, son zamanlardaki en büyük iki dilegimden biri bu.
en son birine bu kadar güvendigimde, aklimin almadigi isler yapmisti, hic bir sekilde unutamiyorum. insanlara süpheyle yaklasip, ardarda sürüyle soru sorup acik arama özelligini o kazandirmisti bana. kendisini görmeyeli yillar olmus olsa da ve hatta onu nefretle ansam da, bu ögretisi icin tesekkür etmem lazim ona.
bir sürü zamanimi harcayip birseyler yaptigim kisi güvenimi sarsacak seyler yapmiyordur, yapmayi düsünmüyordur umarim, son zamanlardaki en büyük iki dilegimden biri bu.
saat 00.00 itibariyle "it's time!" olan olay icin beklemek disinda birsey yapamadigimi farkettim az önce. annemin sordugu sorulari bile algilayamadan yüzüne bos bos baktim bi süre. yapmak istedigim onlarca sey olmasina ragmen nereden baslayacagimi bilememe durumu tembellestiriyor beni. biri gelip "yarina bu bu bu lazim, yap hemen!" demesse de yapamayacagima cok eminim.
bugün okuldan eve gelirken, büyüksehir belediyesi'nin gercekten calistigini gördüm. her yerleri kazmislar, köprülere adamlar tirmandirmislar, altlarina iftar cadirlari kurmuslar, binalara afisler germisler. zaten beni izlediklerine dair süphelerim vardi. okulun önündeki üst gecitin ne kadar sallantida oldugunu söyledigimin ertesi günü köprü onarma calismalarina baslamalari ve "burda niye bi alt gecit yok acaba?" diye düsündügüm yeri kazip borular sokmaya calismalari tesadüf olmamali. yine de kücükcekmece belediye binasindan baslayip, havaalaninin bitisine kadar olan yerdeki trafik sikisikligini asla cözemeyecekler cünkü o herkesin sandigi gibi tem ve köprü baglantilari yüzünden degil, insanlarin kalkip inen ucaklari izlemesinden olusuyor. yoksa neden hemen havaalani sinirlari baslangicinda sikisip bitisinde acilsin bu trafik di mi?
boylesine amacsiz bir yazi yazmis olsam da, aklim hala sabah gazetesi'nin pazar sabahi postervari bir bicimde gözümüze soktugu olayda, gerisi yalan.
bugün okuldan eve gelirken, büyüksehir belediyesi'nin gercekten calistigini gördüm. her yerleri kazmislar, köprülere adamlar tirmandirmislar, altlarina iftar cadirlari kurmuslar, binalara afisler germisler. zaten beni izlediklerine dair süphelerim vardi. okulun önündeki üst gecitin ne kadar sallantida oldugunu söyledigimin ertesi günü köprü onarma calismalarina baslamalari ve "burda niye bi alt gecit yok acaba?" diye düsündügüm yeri kazip borular sokmaya calismalari tesadüf olmamali. yine de kücükcekmece belediye binasindan baslayip, havaalaninin bitisine kadar olan yerdeki trafik sikisikligini asla cözemeyecekler cünkü o herkesin sandigi gibi tem ve köprü baglantilari yüzünden degil, insanlarin kalkip inen ucaklari izlemesinden olusuyor. yoksa neden hemen havaalani sinirlari baslangicinda sikisip bitisinde acilsin bu trafik di mi?
boylesine amacsiz bir yazi yazmis olsam da, aklim hala sabah gazetesi'nin pazar sabahi postervari bir bicimde gözümüze soktugu olayda, gerisi yalan.
don't we all use our blogs to quote our lifes? btw; giving credit is something nice.
"who controls the past, controls the future.
who controls the present, controls the past."
i'm who, dr. who.
"who controls the past, controls the future.
who controls the present, controls the past."
i'm who, dr. who.
14.11.03 tarihinde baslayacak olan haftasonunu red hot chili peppers'a ayirmis mtv hazretleri, bir de reklam yapmislar bunun icin grup elemanlariyla. soyle boyle anlatirlarken guzel guzel reklam flea'nin su sözleriyle sona eriyor;
"i'm on mtv! i'm famous!"
bu adamlari sevmek disinda bir alternatifiniz var mi acaba söyle bir durup düsünün.
"i'm on mtv! i'm famous!"
bu adamlari sevmek disinda bir alternatifiniz var mi acaba söyle bir durup düsünün.
bugünkü blog sirami bir quotela savmak istiyorum zira gün boyunca bir sürü sey yazdim, buraya yazacak takaatim kalmadi.
"happiness is the best cover for depression"
"happiness is the best cover for depression"
birden bi sarki hatirladim böyle ekrana bakarken,
kelis - caught out there.
hani "people change" diyor ya bu gavurlar, ben de onlara "nothing changes, just re-arranges." diyorum o zaman.
kelis - caught out there.
hani "people change" diyor ya bu gavurlar, ben de onlara "nothing changes, just re-arranges." diyorum o zaman.
kendimi lazio gibi hissetmemde hic sakinca yok sanirim su anda.
aranan insanlar, arayan insanlar, keske arasa dedigim insanlar, "ne zamandir aramiyorum tüh" insanlari, "bu beni niye ariyor simdi öf" insanlari. aramakla bagdat bulunurmus. ayrica aglarsa sadece annem aglarmis, gerisi yalanmis. do we really need our hearts? keske a.i.'deki sinir bozucu cocuk gibi üretilmis olsaydim.
consider it done.
aranan insanlar, arayan insanlar, keske arasa dedigim insanlar, "ne zamandir aramiyorum tüh" insanlari, "bu beni niye ariyor simdi öf" insanlari. aramakla bagdat bulunurmus. ayrica aglarsa sadece annem aglarmis, gerisi yalanmis. do we really need our hearts? keske a.i.'deki sinir bozucu cocuk gibi üretilmis olsaydim.
consider it done.
"give me lessons on how to breathe cause i think i've forgotten."
escape'e basinca bütün sorun bitiyormus, neden daha önce düsünemedim ki? son zamanlarda baslayan bir hastaligim var (gerci hep vardi), okudugum seyleri yamultmak gibi. bir kac örnek verip su güzel ortami senlendirmek istiyorum. misal gecen gün okulda ödev yaparken (aa neler diyorum, okul, ödev, ben) "asagida örnek olarak verilmis harfleri ilgili satirlara aynen yaziniz." aciklamasini "asagida örnek olarak verilmis harfleri ilgiyle sabirla aynen yaziniz." seklinde okuyup kendimden gectim. dün de sanirim sözlükte gördügüm "tupac resurrection" basligini "tupac restoran" olarak okuma basarisini gösterdim. proud of myself.
kasim ayinin bereketlerini beklemekten baska yapacak isim kalmadi su siralar. vizeler olsun, dogumgünleri olsun, yildönümleri olsun bünyemi cok zorlayacak gibi görünse de whatever, i love being busy. bi de bugün bi site gördüm, akabinde güldüm, bi bizim manyaklar degilmis arabalarin orasina burasina beni yika yazanlar. o halde buyrun; wash me
japon filmleri listemi de suraya yazayim da mesaj vereyim kitleye, "if you wanna go, you know my number, give me a call" diim. ayrica nasil da popüler kültür sahibiyim, anca bilinen filmlere gidiyorum. hic deneysel ve sanatsal degilim, zaten fotograf cekmekten de anlamiyorum. cok igrencim.
1 kasim cumartesi 22.00 the ring
2 kasim pazar 22.00 dark water
4 kasim sali 14.00 the ring II
21.30 hush!
hazir kendime not moduna girmisken, her cuma hücumkedi var efendim kemanci'da, gitar'in salak ortamina dayanmami saglamayacaklari icin gidip kendileri öpmek istiyorum yakin bir zamanda. bu arada, ne cok insani öpmek istiyorum degil mi? emre aköz gibi yazdim bugün, hayirlara vesile olmasini diliyorum allahtan. hah bir de cumhuriyet bayraminiz ve akabinde 48563785 km uzunlugundaki bayraginiz kutlu mutlu olsun.
"nasil yagni, 100 metrede bir ay yildiz mi koycaklar o zaman?"
escape'e basinca bütün sorun bitiyormus, neden daha önce düsünemedim ki? son zamanlarda baslayan bir hastaligim var (gerci hep vardi), okudugum seyleri yamultmak gibi. bir kac örnek verip su güzel ortami senlendirmek istiyorum. misal gecen gün okulda ödev yaparken (aa neler diyorum, okul, ödev, ben) "asagida örnek olarak verilmis harfleri ilgili satirlara aynen yaziniz." aciklamasini "asagida örnek olarak verilmis harfleri ilgiyle sabirla aynen yaziniz." seklinde okuyup kendimden gectim. dün de sanirim sözlükte gördügüm "tupac resurrection" basligini "tupac restoran" olarak okuma basarisini gösterdim. proud of myself.
kasim ayinin bereketlerini beklemekten baska yapacak isim kalmadi su siralar. vizeler olsun, dogumgünleri olsun, yildönümleri olsun bünyemi cok zorlayacak gibi görünse de whatever, i love being busy. bi de bugün bi site gördüm, akabinde güldüm, bi bizim manyaklar degilmis arabalarin orasina burasina beni yika yazanlar. o halde buyrun; wash me
japon filmleri listemi de suraya yazayim da mesaj vereyim kitleye, "if you wanna go, you know my number, give me a call" diim. ayrica nasil da popüler kültür sahibiyim, anca bilinen filmlere gidiyorum. hic deneysel ve sanatsal degilim, zaten fotograf cekmekten de anlamiyorum. cok igrencim.
1 kasim cumartesi 22.00 the ring
2 kasim pazar 22.00 dark water
4 kasim sali 14.00 the ring II
21.30 hush!
hazir kendime not moduna girmisken, her cuma hücumkedi var efendim kemanci'da, gitar'in salak ortamina dayanmami saglamayacaklari icin gidip kendileri öpmek istiyorum yakin bir zamanda. bu arada, ne cok insani öpmek istiyorum degil mi? emre aköz gibi yazdim bugün, hayirlara vesile olmasini diliyorum allahtan. hah bir de cumhuriyet bayraminiz ve akabinde 48563785 km uzunlugundaki bayraginiz kutlu mutlu olsun.
"nasil yagni, 100 metrede bir ay yildiz mi koycaklar o zaman?"
cok büyük ikilemler yasiyorum. birden bire yapmam gereken seyi bulmus gibi hissediyorum ama daha bir saat bile gecmeden sectigim sikkin hatali oldugunu düsünmeye basliyorum. aslinda siklarima söyle bir baktigimda "iki ucu boklu degnek" taniminin cuk diye oturdugunu görmekteyim. yine de secmek zorundayim er ya da gec. bir gün kararsizligi yenecek kadar büyüyecegim.
elektro manyetik patlamadan kacarken elektronik bir patlamaya maruz kalmis olmam da hayret verici. aylardir beklenen birseyin, hic de beklenmeyen bir anda hayatima giris yapmasi en önemli mottolarimdan birine olan güvenimi daha da arttirdi. on my own olup da insanlara mecbur olmamak kavrami da cok harikaymis. mecburiyet kalkinca aradaki bagin nedeni daha iyi anlasilir oluyormus. yine de kirik kasikla dondurma yenmiyor be canim.
sniff t-shirts, not glue.
elektro manyetik patlamadan kacarken elektronik bir patlamaya maruz kalmis olmam da hayret verici. aylardir beklenen birseyin, hic de beklenmeyen bir anda hayatima giris yapmasi en önemli mottolarimdan birine olan güvenimi daha da arttirdi. on my own olup da insanlara mecbur olmamak kavrami da cok harikaymis. mecburiyet kalkinca aradaki bagin nedeni daha iyi anlasilir oluyormus. yine de kirik kasikla dondurma yenmiyor be canim.
sniff t-shirts, not glue.
~
15:06
hayatimda herseyi copy/paste ile yazmayi ögreten biri oldugu icin cok mutluyum. farkettim ki, onun gibi kullanmaya baslamisim artik bilgisayarimi. noktadan sonra bosluk birakmayan, her cümleden sonra üc nokta koyan, linklerini yeni pencerelerde actirmayan insanlardan hoslanmiyorum. günde onyüzbinmilyon kere update etmek istesem de, "haftada bir cakarim saglam bi update" sözü geliyor aklima. yine de blogger'a uzanan eller kirilsin. günlerdir deli gibi aradigim bir sey vardi, onu buldum, huzurluyum. gerci bulduktan sonra tekrar bir sarsti beni, olsun, alisilir. alismis kudurmustan beterdir.
yesil-kirmizi cizgileriyle kendimi izmir'de hissetmemi saglamis olan mekana tesekkürlerimi sunmak istiyorum her ne kadar tuvaletini tikamis olsam da. kirmizi tuborg+vodka makes you sick, don't you forget that. yine de "if the kids are united, they will never be divided!" ha bir de yagmur, hands, talking nonsense, zig-zags and then, r.h.i.m.a. first rule of last night, you do not talk about last night. 2001 ve 2002 senelerinden bahsederlerken dün, hüzün oldum. bronx'ta ezilirken dinlenen h.k. kemanci'da aptal parti. iki resim arasindaki 7 farki bulun.
3 birimle 30 birimlik aktiviteler bütününü dolduracagim bugün, azimliyim. don't send messages, only receive them. open your eyes. know-it-all. body pressure. cuddle. tickle. hold me, thrill me, kiss me, kill me. any questions?
"never allow someone to be your priority, while allowing yourself to be their option."
yesil-kirmizi cizgileriyle kendimi izmir'de hissetmemi saglamis olan mekana tesekkürlerimi sunmak istiyorum her ne kadar tuvaletini tikamis olsam da. kirmizi tuborg+vodka makes you sick, don't you forget that. yine de "if the kids are united, they will never be divided!" ha bir de yagmur, hands, talking nonsense, zig-zags and then, r.h.i.m.a. first rule of last night, you do not talk about last night. 2001 ve 2002 senelerinden bahsederlerken dün, hüzün oldum. bronx'ta ezilirken dinlenen h.k. kemanci'da aptal parti. iki resim arasindaki 7 farki bulun.
3 birimle 30 birimlik aktiviteler bütününü dolduracagim bugün, azimliyim. don't send messages, only receive them. open your eyes. know-it-all. body pressure. cuddle. tickle. hold me, thrill me, kiss me, kill me. any questions?
"never allow someone to be your priority, while allowing yourself to be their option."
farkettim ki, sadece sesini duymus ya da yazdiklarini okumus oldugum kisilerin görünüslerini tahmin etmekte cok basarisizim. ya hayal gücüm cok fazla, ya da insanlar bi garip.
all i really wanted was some of your time
instead you told me lies
when someone else was on your mind
what you do to me
look what you did to me
i thought that you were someone who would do me right
until you play with my emotions and you made me cry
what you do to me
can't take what you did to me
ne güzel sarki, di mi güntekin?
instead you told me lies
when someone else was on your mind
what you do to me
look what you did to me
i thought that you were someone who would do me right
until you play with my emotions and you made me cry
what you do to me
can't take what you did to me
ne güzel sarki, di mi güntekin?
insanin alt dudagi iki seyden titreyebiliyor. ben bugün ikisini de gördüm, hem de ayni anda. cok büyük bir basari. titreme biraz daha sürseydi belki de hep yapmaya calistigim ama beceremedigim seyi gerceklestirebilirdim. bir de bir pirpir sesi vardi, büyük bir explosion bekledim tam da o anda, her zaman icin fazla kuran beynim sagolsun. olsaydi sahane bir sahne olurdu (tabii disardan izleyebilseydim), icimdekilerle beraber disarda birseyleri patlatmis olduguma inanirdim muhtemelen. kizginlikla bir araba lastigini patlatmisligim da var hani. (olmasa bile öyle oldugunu düsünmek güzel)
sosyallesmenin getirdigi seylerden birisi de cumartesi günleri evde oturmanin verdigi saskinlik oluyor. cocuktan daha sosyal bir anne garipsense bile, anlattigi seyler sayesinde hayatla olan bag gücleniyor, "tam benlik" olan yerleri bilen bir kisinin olmasi dünyada yalniz olmadigimi hissettiriyor bana. halbuki ben böyle insanlardan bir kac tane daha oldugunu zannediyordum.
eve gelirken calan telefonun neden ayni sicakligi yaratmadigini anlayamiyorum bir türlü. kimseyi basindan savmayan bir insan olarak, neden böyle davrandigima bir anlam getirmeye calisiyorum, hem de bu kadar iyi bir insana ama cevap cikmiyor bir türlü. bir arkadasimin da dedigi gibi kimsenin yapismasina izin vermemek gerekiyor. hatta "kimseyi beklemiyor" olmak lazim demistik zaten degil mi aylar evvel? sagli sollu arkalara ilerleyelim beyler. fast-food ask dediler bir de simdi, gülsem mi aglasam mi sasirdim ben artik.
beklememek cidden gerekiyor, xpect'le baslayan mail geliyor aklima boyle zamanlarda hep. hakkinda garip seyler düsünmeye basladigim kisinin geronimo türkcesiyle de olsa bir kac kelam etmesi sevindirdi beni. her ne kadar football is life olsa da, arada lafi bölebiliyor olmak da eglenceli. ayrica yakismamak, güzel olmak, baskasi küfretse kabul olmak. sayanora.
ne zamandir sirf kendim icin yazmadigimi farkettigim icin sansli hissediyorum kendimi. en azindan bunu anlayabilecek kapasiteye gelmisim su an itibariyle. titremenin de degisik durumlardan olustugunu da anlamistim aslinda bugün, onu es gecmis bulundum tüh. ayrica aynaya bakmak sadece tek bir zamanda isime yariyor, o yuzden cep aynami cok seviyorum.
preview your life.
sosyallesmenin getirdigi seylerden birisi de cumartesi günleri evde oturmanin verdigi saskinlik oluyor. cocuktan daha sosyal bir anne garipsense bile, anlattigi seyler sayesinde hayatla olan bag gücleniyor, "tam benlik" olan yerleri bilen bir kisinin olmasi dünyada yalniz olmadigimi hissettiriyor bana. halbuki ben böyle insanlardan bir kac tane daha oldugunu zannediyordum.
eve gelirken calan telefonun neden ayni sicakligi yaratmadigini anlayamiyorum bir türlü. kimseyi basindan savmayan bir insan olarak, neden böyle davrandigima bir anlam getirmeye calisiyorum, hem de bu kadar iyi bir insana ama cevap cikmiyor bir türlü. bir arkadasimin da dedigi gibi kimsenin yapismasina izin vermemek gerekiyor. hatta "kimseyi beklemiyor" olmak lazim demistik zaten degil mi aylar evvel? sagli sollu arkalara ilerleyelim beyler. fast-food ask dediler bir de simdi, gülsem mi aglasam mi sasirdim ben artik.
beklememek cidden gerekiyor, xpect'le baslayan mail geliyor aklima boyle zamanlarda hep. hakkinda garip seyler düsünmeye basladigim kisinin geronimo türkcesiyle de olsa bir kac kelam etmesi sevindirdi beni. her ne kadar football is life olsa da, arada lafi bölebiliyor olmak da eglenceli. ayrica yakismamak, güzel olmak, baskasi küfretse kabul olmak. sayanora.
ne zamandir sirf kendim icin yazmadigimi farkettigim icin sansli hissediyorum kendimi. en azindan bunu anlayabilecek kapasiteye gelmisim su an itibariyle. titremenin de degisik durumlardan olustugunu da anlamistim aslinda bugün, onu es gecmis bulundum tüh. ayrica aynaya bakmak sadece tek bir zamanda isime yariyor, o yuzden cep aynami cok seviyorum.
preview your life.
bütün gün hicbir sey yemeden duran insanlarin midesine ilk giren seyin alkol olmasi yasaklanmali. bir de dolmusta giderken yaninizdaki abinin kucaginiza yatmamasi icin neler yapilmasi gerektigine dair el kitaplari satilmali sagda solda. ayrica bi haftada üc kilo vermek pek garipmis, her iste bir hayir vardir diyen büyüklere kulak vermek gerekiyormus cogu zaman.
ümit ediyorum ki bugün -en sevdigim seylerden biri olan- yeni serilmis yatak örtüleri ve carsaflarinin icine ilk giren kisi ben olacagim, mis gibi kokuyu icime cekip uyuyacagim. nitekim uzun zamandir basaramiyordum bunu. kader utansin.
ümit ediyorum ki bugün -en sevdigim seylerden biri olan- yeni serilmis yatak örtüleri ve carsaflarinin icine ilk giren kisi ben olacagim, mis gibi kokuyu icime cekip uyuyacagim. nitekim uzun zamandir basaramiyordum bunu. kader utansin.
bugün evden ugurlanan kisinin akibetinin ne olacagini bilmedigimden bahsetmistim ya, ne güzel demisim. hersey ne cabuk degisiyor. 3 gün önce sevgi partikülü olan insanlar, simdi sizden orospu diye bahsedebiliyor. cok normalmiscesine bir de gelip bunu yüzünüze söyleyebiliyor. yalanciligin kötü birsey oldugunu söyledim hep, megerse nankörlük daha kötüymüs. bir insan size bütün hayatini vermisken, yapabilecegi tüm özverilerde bulunmusken, tam da kafasi rahatlayip, hayati normale girmeye baslamisken onu tekrardan diplere yollamak ve bunda hic tereddüt etmemek hayvanlik degildir de nedir?
annemin de dedigi gibi, "bu kadar üzüldügüne degmez be kizim, kendi kaybeder."
annemin de dedigi gibi, "bu kadar üzüldügüne degmez be kizim, kendi kaybeder."
en sevdigim aya sadece 24 gün kaldi. havanin da hala kivama girmemis oldugunu düsünürsek, kasim ayindan beklentilerim oldukca artiyor. birdenbire cevremin degismesini de göz önünde bulundurursak, heyecanliyim. bugün evden ugurlanan kisinin yarinki akibetinin ne olacagi bile bilinmezken bu kadar heyecanli olmak dogru mu bilmiyorum. kar yagsa da icim donsa keske.
her ne kadar sonlarinda arkadaslik, dostluk, laylay mesajini gozumuze sokmus olsalar da, american pie:the wedding'i izlerken sonunda gözümden bir damla yas süzüldü desem abartmis mi olurum? jason biggs, ne harika bir adam oldun sen ya.
simdi sözde ben yagmursever bi insanim ama bu hava durumu sayesinde delirmek üzere oldugum gercegini pek de degistirmiyor sanirim. saglam bir küfür sallayasim, kafami camdan cikartip "aaaaaaaaaaa" (a'lar istege göre uzatilabilir) diye bagirasim veyahut birine patada kütede dalasim var.
en iyisi yatip uyuyayim ben, degil mi?
en iyisi yatip uyuyayim ben, degil mi?
gecenlerde izledigim richard linklater'in (ki kendisi tape'in de yönetmeni) 1996 yapimi "SubUrbia" filmini 2süperfilmbirden'in affina siginarak önermek istiyorum kendi capimda. müziklerinde sonic youth'un oldukca yer kapladigi ve hatta süper de bir soundtrack'e sahip olan film, sadece bir gün icinde alti adet gencin basindan gecenleri anlatiyor burnfield isimli allah'in unuttugu amerikan kenar mahallesinde. maksimum konusma, minumum hareket seklinde gecse de asla bir fransiz filmi fenaligina sokuyor insani. oyuncular da cok harikalar, ozellikle tim insanina derin sevgi beslemeye basladim filmden sonra.
Jeff: ...and there'll be all these generations of suckers, all trying to figure out what the fuck they're doing on this fucking planet and it'll all be full of shit. It's all so fucking futile.
Tim: If it's all so fucking futile, what the fuck are you so fucking upset about, fuckhead?
Jeff: ...and there'll be all these generations of suckers, all trying to figure out what the fuck they're doing on this fucking planet and it'll all be full of shit. It's all so fucking futile.
Tim: If it's all so fucking futile, what the fuck are you so fucking upset about, fuckhead?
az önce üzülerek farkettim ki, placebo'nun son albümündeki sarkilarin %90'ini ezberlemis bir durumdayken deftones'un cikis sarkisinin nakaratini bile animsayabilecek durumda degilim. kendimden utaniyorum. yine de teenage angst icinde "spineless" gecen bir diger sarki, belirtmekte fayda goruyorum. sözlerimi bugün oybirligiyle birinci sectigimiz sarkiyla sonlandiriyorum;
i'm in the basement, you're in the sky.
i'm in the basement baby, drop on by.
i'm in the basement, you're in the sky.
i'm in the basement baby, drop on by.
daha hafta baslamadan takvimime bissru sey doldurmusum yapilmasi gereken. sonbahari cok seviyorum zaten ben, ne guzel hep dolu dolu geciyor. bir de inanmasi zor ama okula gitmeyi planliyorum bu sene. aa pardon, plan yok! okula gidecegim iste, o kadar. angel'dan alinti yapayim;
"-i'm cordelia. i don't think. i know. ok?" (kurdeleyle spineless'i yer degistirin, mersi.)
hah evet bir de girlish oldum boyle, tasarimci abinin icinden geldi, kirmiyorum kendisini. zaten sarhos olup acaip mesajlar atip korkutuyor beni cok. sonra da sabah arayip "ben aramicaktim seni ya ehieh yine aradim ehiehi" diyor. zaten aramayan fenerli olsun. i was swimming in the carrabian. (boyle miydi?) creamfields'dan beri ne cok placebo dinler oldum, hayret ediyorum kendime. eskiden bi black-eyed dinleyip gecerdim, simdi tum albumleri dinleyebilecek donanima sahibim. siyah goz kalemim bile var. brian kusura bakmasin ama en guzel where's my mind coveri nada surf'un.
son paragraf;
10-16 ekim filmekimi (rezervasyon 3-4 ekim)
31 ekim-4 kasim japon filmleri haftasi (check out ringu 1-2 & dark water)
20 eylul-8 kasim borusan
bienal in progress
komedi filmleri in progress too.
[eof]
"-i'm cordelia. i don't think. i know. ok?" (kurdeleyle spineless'i yer degistirin, mersi.)
hah evet bir de girlish oldum boyle, tasarimci abinin icinden geldi, kirmiyorum kendisini. zaten sarhos olup acaip mesajlar atip korkutuyor beni cok. sonra da sabah arayip "ben aramicaktim seni ya ehieh yine aradim ehiehi" diyor. zaten aramayan fenerli olsun. i was swimming in the carrabian. (boyle miydi?) creamfields'dan beri ne cok placebo dinler oldum, hayret ediyorum kendime. eskiden bi black-eyed dinleyip gecerdim, simdi tum albumleri dinleyebilecek donanima sahibim. siyah goz kalemim bile var. brian kusura bakmasin ama en guzel where's my mind coveri nada surf'un.
son paragraf;
10-16 ekim filmekimi (rezervasyon 3-4 ekim)
31 ekim-4 kasim japon filmleri haftasi (check out ringu 1-2 & dark water)
20 eylul-8 kasim borusan
bienal in progress
komedi filmleri in progress too.
[eof]
su kacmasin da lens dusmesin diye gozlerim kapali bir sekilde haci sakir beylerin "2si 1 arada sampuani"na elimi uzatmis, acma yerini bulmaya calisiyordum. sevgili annecigimin mis kokulu sampuanin yerini sivi ovma kremi ile degistirmis oldugunu nerden bilebilirdim ki? banyoda yilin olayini yapmak uzereydim ki elimdeki nesnenin acma yerini bulamamam buna engel oldu. gozlerimi acip gercegi gormek ilk defa bu kadar mutluluk verici olmustur sanirim.
babaannem sabah gitti ve yaklasik bir hafta sonra kendi yatagimda uyuma sansina eristim ama su saat oldu hala yatamadim. bu oda beni insomniac yapiyor ben buna karar verdim. sabahin korunde kalkip behiye'yle bulusmaya gitmem lazim. gerci uyumamis bir insan kalkamaz da sanirim. neyse gecelim bunlari.
bi de 1 hafta salonda yattim, isirilmadik vucut bolgemi birakmamis sinekler. telsiz odalarda uyumamam lazim sanirim. shiny disco balls.
bi de 1 hafta salonda yattim, isirilmadik vucut bolgemi birakmamis sinekler. telsiz odalarda uyumamam lazim sanirim. shiny disco balls.
spineless'a bir halt yapamamaktan sikildigim icin 2002 kisinda gecemi gunduzume katip template cozmeye calistigim zaman ortaya cikan seklimi geri koydum. ne de olsa el emegi goz nuru bu da canim. ayriyetten yeni biseyler yazdigimda haber almak isteyeniniz olursa sayet, mail atsin haber versin. ekleyelim e-mail feedback hedemize. ne diim baska, irlanda turkiye gazozuna macini seyrederken ustume dondurma doktum. bi de babannem ne cok konusuyor yahu uf.
birdy diye bir film izledim ve salak salak agladim. nicolas cage sevmem ben halbuki. bos ve sapsal bakiyor o adam. surekli kafasi guzelmis gibi dolasiyor. bir yildiz daha dustu kucagima. korkudan oldurecekler beni bir gun bunlar. deli midirler ne? bi de pin-up vardi bugun yuxexes'te. mert'i aradim ama acmadi. uyuyordu herhalde. ah.
bugunden ogrenilen: regl oldugunda duygu dolu filmler izleme, pecete israfindan baska bir ise yaramiyor.
bugunden ogrenilen: regl oldugunda duygu dolu filmler izleme, pecete israfindan baska bir ise yaramiyor.
web kasariniz olaraktan elimi bir seye daha atmis bulunmaktayim, sevinin hadi!
jukebox alien adi altinda livejournal kardesimizi de sereflendirdim. nerede yeni oyuncak orada ben felsefesi version 3876473 kivancla sunar.
bir de blogger degismis, aman da aman diyorum. opucuklerimi sunuyorum kendilerine.
i-heart-blogger 4ever. (ah lame'ler kizi spineless.)
jukebox alien adi altinda livejournal kardesimizi de sereflendirdim. nerede yeni oyuncak orada ben felsefesi version 3876473 kivancla sunar.
bir de blogger degismis, aman da aman diyorum. opucuklerimi sunuyorum kendilerine.
i-heart-blogger 4ever. (ah lame'ler kizi spineless.)
tears&sorrow, soundtrack of the nite;
how i needed you
how i grieve now you're gone
in my dreams i see you
i awake so alone
i know you didn't want to leave
your heart yearned to stay
but the strength i always loved in you finally gave way
somehow i knew you would leave me this way
somehow i knew you could never stay
and in the early morning light
after a silent, peaceful night
you took my heart away and my being
in my dreams i can see you
i can tell you how i feel
in my dreams i can hold you
and it feels so real
i still feel the pain
i still feel your love
and somehow i knew you could never never stay
and somehow i knew you would leave me
and in the early morning light
after a silent, peaceful night
you took my heart away
oh i wish, i wish you could have stayed
how i needed you
how i grieve now you're gone
in my dreams i see you
i awake so alone
i know you didn't want to leave
your heart yearned to stay
but the strength i always loved in you finally gave way
somehow i knew you would leave me this way
somehow i knew you could never stay
and in the early morning light
after a silent, peaceful night
you took my heart away and my being
in my dreams i can see you
i can tell you how i feel
in my dreams i can hold you
and it feels so real
i still feel the pain
i still feel your love
and somehow i knew you could never never stay
and somehow i knew you would leave me
and in the early morning light
after a silent, peaceful night
you took my heart away
oh i wish, i wish you could have stayed
farkettim ki, kalkan ucaklarin sesi karsilikli ezan okuyan hocalari bastirabiliyormus. bir de bu kadar cok camili bir yerde oturmak hakkaten bas agrisiymis.
kirazla dut almis annem bugun eve gelirken. dut dilimi boyadi, kirazlari da kulagima astim kupe yaptim. su yaz meyveleri cok eglenceli canim.
bir de televizyonda cikan tatil programlarina fecii sinir oluyorum, giden var gidemeyen var. gerci ben sevmem boyle steril ortam tatillerini ama olsun. insanin cani su kenari da cekiyor bazen. di mi?
bir de televizyonda cikan tatil programlarina fecii sinir oluyorum, giden var gidemeyen var. gerci ben sevmem boyle steril ortam tatillerini ama olsun. insanin cani su kenari da cekiyor bazen. di mi?
bi de unutmadan, plasticwings'in statlarina bakarken gordum, buradan birileri oraya gitmis. sasirdim haliyle, hala okuyan var mi burayi diye. belki de ben gitmisimdir farkinda olmadan. neyse yine de bi kaantir koydum ama kayboldu sanirim. view source'da bile cikmadi kodu. bosuna mi ugrastim (2 dakka surmedi aslinda), hay allah.
~
05:52
disaridaki kus sesleri artmaya baslayinca bisey oluyor zannedip disariya baktim. bir de ne goreyim?! hava aydinlanmis megerse. halbuki bu aksam elektrikler kesildi diye lightsaber-vari lambamla yatacaktim, gece uyanirsam yakacaktim onu. bari odanin isigini sondureyim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)